“Mâlum Anayasa Mahkemesi, kanun hükmünde kararnameyle rektörlerin atanması, Merkez Bankası başkanlarının görev sürelerine dair uygulamaları Anayasaya aykırı bulup iptal etti. Bu arada yanlışlıkların, Meclis’in yetkisinin gasbının giderilmesine dair bir sene süre tanıdı. Bu husustaki tesbitiniz nedir?” sorusunun sorulması üzerine DEVA Partili Şahin şu ifadeleri kullandı:
“Aslına bakarsanız 703 sayılı KHK’nın yaklaşık 200 ayrı noktasında iptaline yönelik kararlar var. Buradaki temel yaklaşım şu: Beş Tepe’nin çok fazla keyfini kaçırmamak ve kızdırmamak için vermiş olduğu kararın altı ay sonra yürürlüğe girmesinin önünü açacak taşlar döşeyen Anayasa Mahkemesi on iki ay süre veriyor. Ve tek kişilik hükûmete, ‘Özellikle temel hak ve özgürlükte ilişkin düzenlemeleri KHK’lerle icra edemezsin, belirleyemezsin; bunları bir yasal hale getir, parlamentodan geçir’ diyor.
Burada merhum Süleyman Demirel’in Meclis kürsüsünde ifade ettiği ‘Temel hak ve hürriyetler ile özel durumlar KHK’yla düzenlenemez’ sözünün fevkalâde önemli anlamını bugün daha iyi anlıyoruz.
Anayasa Mahkemesi şu anda iktidara bir yıllık süre verdi ve ‘Bunları yasal hale getir’ dedi ama bunun önünde herhangi bir engel koyduğuna, Sayın Erdoğan’ın yine rektörleri keyfi atayamayacağına ilişkin bir düzenleme değildir. ‘Bunu yapacaksın, ama kanunla yap’ diyor.
Görünen o ki Meclis’teki parmak sayısıyla Sayın Erdoğan bunu tekrardan yapacaktır. Ama her ne olursa olsun Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı bir nebze de olsa hukuk devleti açısından ışık ve umit verici bir gelişmedir. Bunu biz son derece önemsiyoruz ve son derecede kıymetli buluyoruz.”
Şahin’in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şu şekilde:
“OHAL KHK’ları bu millete yapılan en büyük zulümdür”
“OHAL KHK’ları bu millete yapılan en büyük zulümdür. Elbette ki çok kısa süre içerisinde bitmeli. İddia ettikleri gibi “terörle mücadele edilecek”se bu kadar geniş bir tabana yaymamak gerekir bu meseleyi. Burada 15 Temmuz darbe girişimini şiddetle reddediyoruz; kim bu işin fâiliyse elbette en ağır şekilde cezâlandırılmalı.”
“İhânet edenlerin hiçbirinden hesâp sorulmuş değil”
“OHAL kararnameleriyle Sayın Erdoğan’ın sözlerinin hilâfına uygulamalar olduğunu görüyoruz. Sayın Erdoğan’ın ilk fikri neydi? ‘Tabanı ibâdet, ortası ticaret, üstü ihânet…’ ‘Ticaret erbabı’ zaten bir şekilde yolunu buldu ve kendini kurtardı. Ne var ki şu an itibariyle sorguladığı ve ciddi anlamda mağdur ettiği kesim ibâdet edenler oldu. İbâdet edenlerle senin ne işin var? Buna mukabil asıl uğraşılması gereken ihânet edenlerin hâlâ hiçbirinden hesâp sorulmuş değil.”
“Türkiye’de olağanüstü şartlar vatandaşlara dayatılıyor”
“Bugün 260 bini bulan KHK mağduru olduğu ifade ediliyor ve 1 milyon 700 bine yakın terör soruşturması açılmış. Böyle terörle mücadele olmaz. Bu kadar geniş tabana yaydığınız bir örgüt yapılanmasıyla bu ülkede gerçek huzuru ve iç barışı sağlayamazsınız. Kaldı ki terörle mücadelede atılan adımlar son derece yanlıştır. Zira olağan bir hukuk devletinde olağanüstü şartlar olağan hale gelmişse üzülerek ifade ediyorum ki demokrasinin köküne kibrit suyu çalınmış demektir. Bu son derece büyük bir tehlikedir. Bizim gördüğümüz hadise, Türkiye’de artık olağanüstü şartlar olağan hale gelmiş gibi vatandaşlara dayatılıyor. Ve ne yazık ki vatandaşların da bu hukuksuzluğu kanıksadıkları görülüyor. Asıl büyük tehlike bu. Nasıl şehit cenâzelerinin gelmesi normal bir haber haline gelmişse olağanüstü şartlarda yaşamak da vatandaşın normal - olağan yaşamı haline gelmiştir maalesef.”
“Adaletsizliğe yaklaşımımız: Kim olursa olsun ve kimden gelirse gelsin her türlü haksızlığın karşısında dimdik durabilmektir”
“Sevgili Peygamberimiz, Veda Hutbesi’nde şu sözleri ifade ediyor; ‘Kimse kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.’ Peki, bizlere ne oluyor? Adâlet isteyen bir annenin feryadına Türkiye’de siyaset yapanlar duyarsız kalıyor.
Bu esaslı düsturla Şenyaşar âilesi adına anne Şenyaşar’ın Adalet Bakanlığı önünde yapmış olduğu oturma eylemini desteklerken, hemen on metre altında Sevinç Çakır isminde bir kursiyer teğmen annesinin özürlü bir evlâdı ile tuttuğu “adâlet nöbeti”ninin desteklenmesi lazım.
On üç yaşında devlete teslim ettiği evlâdının -velev ki haksız da olsa- hukuksuz bir biçimde objektif kriterlere göre yargılanmadan cezalandırılmasını; “benim oğlum bu adâletsizliğin, bu düzenin mağduru oldu, onun adına hak ve adâlet arıyorum” diye duyduğu acıdan ağlayan annenin hak arayışını destekliyoruz.
Bizim adâletsizliklere karşı yaklaşımımız, kim olursa olsun ve kimden gelirse gelsin her türlü haksızlığın karşısında dimdik durabilmektir.
Bir kişiye yapılmış zulmü bütün insanlığa yapılmış bir zulüm olarak addeden bir inancın, bir milletin mirâsçılarıyız. Beklentimiz bu ülkenin insanları arasında herhangi bir ayrım gözetmeksizin nerede adâletsizlik ve haksızlık varsa, nerede bir anne feryadı varsa hepsine ulaşmak, her feryada kulak vermektir.”