İnsan doğasının, tartışmasız en net ve en anlamlı amacı hayatta kalmaktır. Çünkü hayattaki varlığımız, hem anlamın ilk kaynağıdır hem de anlam bizim varlığımız aracılığı ancak kendini koruma/muhafaza etme imkanına sahip olabilir. Boşuna anlamın yegane muhafızı olarak insan, işaret edilmemiştir.
Eğer bu doğruysa, o zaman şöyle söylemekte hiçbir sakınca yoktur; anlamın biricik işlevi, hayatta kalmamızı sağlayan her tür fikri, eylemi meşrulaştırmak ve rasyonel hale getirmektir. Çünkü biz hayatta kaldığımız sürece, yaşamımızı devam ettirdiğimiz sürece, hayata ilişkin esaslı fikirlere sahip olabiliriz.
Hatta bir adım ötesi; onu değiştirip daha yaşanır hale getirebiliriz. Dış dünyadan zihnimize yansıyan ve bizi etkileyen, her tür düşünce, fikir ve eylemi ayrıştırabilecek bir kriter var demektir.Hayatta kalmak ya da hayatın devamlılığını saylayacak her fikir ve eylem karakteri itibariyle demokrattır.
Hayatı korumak ve aynı hayatın özgürce gelişip serpilmesine imkan tanımak sadece ahlakın değil aynı zamanda demokrat olmanın da biricik tarifidir.
Hayatın her yönüyle bize kendini göstermesi ve kendisine dair bize söylediği bilgiler ile bize yansıyan ve prizmamızda kırılıp bu bilgilerden ne anladığımızı sağlayan düşünce sistematiğimiz arasında, çok doğrudan bir ilişki vardır.
Bu ilişki esas itibariyle sadece hayatın sürekliliğine dayanmaz; aynı zamanda bu sürekliliği güvence altına almaya da dayanır. Tam da bu noktada Aristo'nun deyimiyle hayatın özgürce gelişip serpilmesini sağlamak, dediği ahlaki temel, aynı zamanda adına “demokratlık” denilen davranış ve tutumun özünü belirler.
Her bireyin özgür gelişimi, bütün toplumun özgür gelişiminin koşuludur. Toplumun bütün katmanlarının özgürce temsil edildiği gerçek bir demokrasi; kendini özgürce gerçekleştirme düşüncesini, yani herkesin eyleme/eylemeye müdahil olması gerektiği yolundaki, çok kültürlü, katılımcı ve çoğulcu demokratik amentüyle harmanlayarak, evrenselleştirmemiz durumunda, insan ile insan arasındaki ilişkinin ne olacağı sorusuna verilen bir cevaptır.
Bu cevap da mutlaka net biçimde ortaya konulmalıdır; çünkü “İnsan ilişkilerinin yarattığı sorunların çözümü için temel koşul, özgürlük ortamının yaratılmasıdır.”Eğer bu doğruysa ve hepimiz nezdinde bu böyle kabul görüyorsa ve insanlar doğal olarak bir siyasal toplumda yaşıyor ve onun bir üyesiyse, siyasal hayatı, herkesin birbirinin yolunu kesmeden kendi eşsiz kapasitesini gerçekleştirebileceği şekilde yeniden düzenlemeye çalışabiliriz. Ki zaten bize bunu vaat eden bir doktrin var ve adı liberalizmdir.
Ya da bir adım daha öteye giderek, insanların kendilerini gerçekleştirme süreçlerini mümkün olduğunca karşılıklı kılacak şekilde örgütleyebiliriz. Kimileri bu duruma ısrarla sosyalizm dese bile, ismine fazla takılmadan gerçek bir temsili demokrasi de, onun imkanlarıyla bu durumu rasyonel hale getirmek mümkün olduğu için de onu sosyalizmden ayrıştırabiliriz.
Ne var ki, herkes sevginin ya da kendini tanımlamanın ne olduğu konusunda ya da hangi erdemlerin daha önemli olduğunu kararlaştırdığında veya daha iyi yaşamanın bu modeli konusunda hem fikir değildir. Bu durum son derece normaldir. Normalleşme denildiğinde anlaşılması gereken şey, farklılıklarımızın normal ve doğal şey olarak kabul görmesidir.
Tam da bu zaman diliminde, toplumun içindeki başıboş konumunun avantajını kullanarak, toplumsal sınırların ötesine göz atabilir, Hepimiz için hayati önemde olan bu türden konulara eğilmeyi başarabiliriz.
Dar tarihselliği aşar, evrensel olanın kıyısında düşüncelerimizi yeniden tazeleyebiliriz. yalnızca faydacı, dar görüşlü değil, nihayi anlamda kendi canımızı bile sıkacak belalı sorular sorabiliriz.
Okunma Süresi: 3 dk
Arka Sokaklar'a tarikat mesajı sonrası yayından kaldırılsın baskısı!
#Televizyon / 24 Kasım 2024
Sarıyer'de balık tutmaya çalışan 2 kişi denizde kayboldu!
#İstanbul Haberleri / 24 Kasım 2024
Yorumlar
Yorum yapmak için, isterseniz giriş yapabilir veya kayıt olabilirsiniz.
*
Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *