Şehir Üniversitesi'nin kapatılmasını kolaylaştırıken vakıf üniversitelerinin özerkliğini kısıtlayan ve kapatımasını kolaylaştıran düzenmeye en sert tepkilerden biri Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'ndan geldi.
Davutoğlu'nun açıklaması şöyle:
Dün gece çıkan bir yasayla, bir taraftan disiplin düzenlemeleri kisvesi altında akademik özgürlüklere ciddi kısıtlamalar getirilirken diğer taraftan özgün ve başarılı bir vakıf üniversitesi olan Şehir Üniversitesi’ni kapatacak ve diğer vakıf üniversitelerinin üzerinde “Demokles Kılıcı” oluşturacak bir sürece kanuni gerekçeler hazırlanmıştır. Şehir Üniversitesi 12 Eylül’ün kasvetli günlerinin etkisi devam ederken yeni bir zihniyet ve düşünce iklimi üretmek isteyen bir grup genç tarafından kurulan ve 28 Şubat’ın sert sınavlarında olgunlaşarak bir düşünce geleneği oluşturan Bilim ve Sanat Vakfı’nın kırk yıllık birikiminin özgün, özgür ve özgüvenli bir ürünüydü.
ÖZGÜNDÜ;
Özgündü, çünkü kendi medeniyet eksenine dayanarak bütün insanlık birikimine açık bir zihniyeti temsil ediyordu. Toplumumuzun modernleşme serüveninin temel diyalektiğini oluşturan doğu-batı gerilimini aşmanın ve özgün bir zihniyeti kurumsallaştırmanın ilk örneği olma gayreti içindeydi.
ÖZGÜRDÜ;
Özgürdü, çünkü bir fermanla değil bir gelenek üzerinde kurulmuştu ve her düşünceden özgür zihinlere açıktı. Şerif Mardin’den Kemal Karpat’a, Mehmet Genç’ten Engin Deniz Akarlı’ya, Ergun Özbudun’dan Serap Yazıcı’ya, İsmail Kara’dan Ferhat Kentel’e, Talat Halman’dan Taha Toros’a kadar
20. Yüzyıl Türk Düşüncesinin duayen isimleri 21. Yüzyılın dinamik genç akademisyen nesli ile birlikte bir çığır açmak üzere Şehir Üniversitesi’nde ders verdiler veya kütüphanelerini ve yazılı müktesebatlarını bu yeni irfan ocağının kütüphanesine bağışladılar.
ÖZGÜVEN SAHİBİYDİ;
Özgüven sahibiydi, çünkü bilgi, bilinç ve ahlakı birleştiren bir düşünce felsefesini temsil ediyordu. Şahsiyet sahibi olmadan ilim insanı olunamayacağı bilincini çıkış noktası olarak benimsemişti. Eğitimi mekanik bir bilgi depolama faaliyeti değil organik bir zihniyet ve şahsiyet inşa etme faaliyeti olarak gören bir düşünce iklimine sahipti. Bu bağlamda 12 Eylül ve 28 Şubat mekanik eğitim zorbalığını yaşayan bir neslin ürettiği şahsiyetli eğitim alternatifiydi Şehir Üniversitesi.
Bu süreçte Şehir Üniversitesi’ni tasfiye etmek isteyenler aslında ülkemizin hukuk düzenine, finans sistemine, yüksek öğretim yapılanmasına, sivil toplum anlayışına ve siyaset kurumunun odağı olan TBMM’nin itibarına onulmaz bir darbe vurmuşlardır. İlerde bir utanç vesikası olarak anılacak olan bu süreçte hukuk düzeni darbe yemiştir, çünkü tapu sicillerinin mülkiyet emniyetinin esası kabul edildiği modern tarihimizde ilk kez mahkeme kararı olmadan talimatla ve idari işlemle tapu iptalinden istenilen kararı vermeyen mahkeme heyetlerinin değiştirilmesine kadar temel hukuk ilkelerini ayaklar altına alan her türlü işlem gerçekleştirilmiştir.
FİNANS SİSTEMİ DARBE YEMİŞTİR
Finans sistemi darbe yemiştir, çünkü en temel bankacılık kuralları yok sayılarak ödeme kabiliyetine sahip bir kurumun tasfiye edilmesi üzerinden bankaları zarara sokan açık görev ihlalleri yapılmıştır.
YÜKSEK ÖĞRENİM YAPILANMASI DARBE YEMİŞTİR
Yüksek öğretim yapılanması darbe yemiştir, çünkü asli görevi üniversiteleri tasfiye etmek değil yaşatmak olması gereken YÖK yöneticileri ve mensupları bir kurum cinayetinin failleri olmuşlardır.
VAKIF GELENEĞİ DARBE YEMİŞTİR
Sivil toplumun omurgasını teşkil eden vakıf geleneği ve vakıf üniversitesi tecrübesi darbe yemiştir, çünkü bütün bu süreci bir gözlemci gibi seyreden diğer vakıf üniversiteleri ve sivil toplum kuruluşları bir gün bu kanun ile kendi varlıklarına el konma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Yaşanan bu acı tecrübeden sonra vakıf üniversitesine kaydolmak isteyen öğrencilerin benzer bir tasfiye süreci riskini düşünerek hareket edecek olmaları bu üniversitelerin insan kaynağının zayıflamasına yol açacaktır.
Sivil toplumun omurgasını teşkil eden vakıf geleneği ve vakıf üniversitesi tecrübesi darbe yemiştir, çünkü bütün bu süreci bir gözlemci gibi seyreden diğer vakıf üniversiteleri ve sivil toplum kuruluşları bir gün bu kanun ile kendi varlıklarına el konma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Yaşanan bu acı tecrübeden sonra vakıf üniversitesine kaydolmak isteyen öğrencilerin benzer bir tasfiye süreci riskini düşünerek hareket edecek olmaları bu üniversitelerin insan kaynağının zayıflamasına yol açacaktır.
TBMM’NİN İTİBARI DARBE YEMİŞTİR
Ve nihayet bu geceyarısı operasyonu ile TBMM’nin itibarı darbe yemiştir, çünkü millet koronavirüs salgınının acısını yaşarken o milletin vekilleri aralarında 87 farklı ülkeden gelen misafir öğrencilerin de bulunduğu 7200 öğrencinin ve yüzlerce akademisyen ve üniversite çalışanının geleceklerini karartan bir karara onay vermişlerdir. Milletvekili olmayı önlerine gelen kanun önergelerini okumadan imzalamak, oylamalarda hiçbir akli ve vicdani sorgulama yapmadan el kaldırıp indirmek olarak gören milletvekilleri maşeri vicdanın yargısından kurtulamayacaklardır.
YIKMAK ONLARA, İHYA ETMEK BİZE DÜŞER
Sığ ve otoriter zihniyet sahipleri dün gece kendileri gibi düşünmeyenleri cezalandırmanın kibrini, onyıllardır verilen bir zihni emeğin şahitleri olan vicdan sahipleri ise kaybettiklerini düşündükleri hikmet ocağının hüznünü yaşamış olabilirler. Ama o kibir sahipleri güçlerini mutlak görmesinler, o vicdan sahipleri de asla yeise kapılmasınlar.
Yıkmak onlara yapmak bize, tasfiye etmek onlara ihya etmek bize düşer. Terk edilen her değeri tekrar yaşatacak, yıpratılan her kuruma yeniden itibar kazandıracak, tasfiye edilmeye çalışılan her geleneği aslına ve zamanın ruhuna uygun şekilde bir kez daha ihya edeceğiz.