Davutoğlu, “Barış Akademisyenleri”nin tutuklanması ve cezalandırılması konusunun Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aralarındaki en önemli sürtüşme noktalarından birisi olduğunu söyledi. Davutoğlu bildirinin ifade özgürlükleriyle örtüşmediği yönünde bir beyanının olmadığını, bildirinin içeriğinin akademik kriterlere uymadığını ancak yine de ifade özgürlükleri bağlamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Davutoğlu, Kasım 2015’te Rus savaş uçağının vurulduğunu Cumhurbaşkanlığı Ofisi’nin beş dakika içinde kamuoyuna açıklamasını “hata” olarak nitelendirdi. Davutoğlu erken seçim olasılığının güçlendiği düşüncesinde.
Davutoğlu röportajından satır başları şöyle:
Bugün Türkiye’deki siyasi düzeni sadece beş kelime ile tanımlamanız gerekse, ne dersiniz?
Hayatım boyunca daima güvenlik ve özgürlükler arasında dengeyi savundum. Maalesef bugün Türk siyasetinde güvenlik özgürlüklerin önüne geçti. Bugünkü siyasi durumu tanımlayan kelimeler şunlar; güvenlik, kontrol, kısıtlamalar, adaletsizlik ve yoksulluk.
Bunların ne kadarının doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan kaynaklandığını düşünüyorsunuz? Sadece dört yıl öncesine kadar bir Erdoğan hükümetinde Başbakanlık görevini yürütüyordunuz. Bütün bunları şimdi mi görüyorsunuz yoksa daha siz görevdeyken emareler belirmişti ama işinizi kaybedene kadar sessiz kalmayı mı tercih ettiniz?
Tüm bunlar bir süreç. Ben kişilere inanmıyorum. Kişiler elbette önemlidir ama siyasi sistemin kendisi siyasi kişiliklerden önemlidir. Bizim Türk siyasal sistemini demokratikleştirmeye çalıştığımız dönemde etkin bazı çevreler vardı. Yıllar içinde o anti-demokratik güçler giderek daha etkili hale geldi. 2000’li yıllarda Türkiye’yi bir demokratikleşme sürecine sokan Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün maalesef Türkiye’yi otokratik bir çerçevede yönetmeye çalışan o güçlerle işbirliği halinde. Elbette bir sistemin cumhurbaşkanı yaşanan bu değişimlerden sorumludur. Türkiye’deki sorunlar bugün sistemik, siyasi kültürden kaynaklı sistemik sorunlar. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi de bugün Türk siyasetinde hakim anti-demokratik eğilimleri temsil eden kişidir.
17 ARALIK 2013 YOLSUZLUK DOSYALARI
Bugün siz Cumhurbaşkanı olsaydınız, ya da savunduğunuz türden bir “demokratik parlamenter” sistemde başbakan olsaydınız, 17 Aralık 2013 dosyalarının yeniden açılmasına ve eski dört bakanın yargılanmasına onay verir miydiniz?
Bizim vaadimiz şeffaflığa dayalı yeni bir demokratik sistemin kurulması. Bu çerçevede görülebilecek herhangi bir davada biz her zaman şeffaflık, hesap verebilirlik ve hukukun üstünlüğünü savunuruz… Söz konusu kimler olursa olsun.
Bu eğer gelecekte gündeme gelirse o dört bakanın yargılanmasına karşı çıkmayacağınız anlamına mı geliyor?
Yargının alanına giren konularda karar vermek siyasetçiler olarak bizim işimiz değil. Ben yargıya herhangi bir şey dikte etmekten yana değilim.
BARIŞ İÇİN AKADEMİSYENLER BİLDİRİSİ
Siz hazır bu kadar sık şeffaflıktan, demokrasiden bahsediyorken Başbakanlığınız dönemine dair kafama takılan bir konuyu sormak isterim. Barış Akademisyenleri Ocak 2016’da o meşhur bildiriye imza attıklarında içeriğinin ifade özgürlükleriyle örtüşmediği yönünde beyanlarınız olmuştu. Bugün ifade özgürlüklerinin sizin için prensip meselesi olduğunu söylemeniz o zamanki duruşunuzla çelişen bir durum değil mi?
O bildirinin içeriği akademik kriterler ile uyumlu değildi. Bunu söyledim. Ama aynı zamanda bunun bir ifade özgürlüğü meselesi olduğunu da söyledim. Dolayısıyla onlara entelektüel görüşlerle karşı çıktığımı da söyledim. Hiçbir zaman onların tutuklanmasını savunmadım. Siz o dönemde gazeteci olarak Hürriyet’te çalışıyordunuz. İsterseniz Mayıs 2016’da istifamın ardından Hürriyet’te çıkan habere bakabilirsiniz; Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aramızda sürtüşmeye neden olan temel konulardan birinin Barış Akademisyenleri olduğu o haberde de vardı. Akademisyenlerin tutuklanmasına ve cezalandırılmasına onay vermedim.
RUS UÇAĞININ DÜŞÜRÜLMESİ
Kasım 2015’te Rus uçağının düşürülmesi konusunda hala bazı net olmayan noktalar var kafalarda. Tam olarak nasıl oldu olay? Neden talimatı kimin verdiği mevzusu o kadar tartışıldı?
O konuda herhangi bir muğlaklık olduğunu düşünmüyorum. Olayı detaylarıyla TBMM 15 Temmuz Komisyonu’na anlattım. Ayrıca katıldığım bazı televizyon programlarında da açıklık getirdim. Bir kere olay angajman kurallarıyla ilgili bir olay ki o angajman kuralı daha Erdoğan Başbakan iken altına imza attığı, onayladığı bir kuraldır. O kurala göre Türk hava sahasını ihlal eden uçaklara derhal yanıt verilecekti. Bu konu Rusya Cumhurbaşkanı Putin Kasım 2015’te G20 Zirvesi için Türkiye’ye geldiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dikkatine getirildi. İhlal yapanın Rus mu Suriye uçağı mı olduğunu dakikalar içinde anlamanın güç olduğu ona hatırlatıldı.
O gün saat sabah 09.30 sularında o uçak Türk hava sahasını birden fazla kere ihlal etmişti. Aslında o gün kritik bir gündü. Benim hükümetimin ilk günüydü. Kasım 2015 seçimlerini büyük çoğunlukla kazanmış bir Başbakan olarak hükümetimin göreve başladığı ilk gün her zaman iyi ilişkileri içinde olmamız gerektiğini savunduğumuz Rusya ile bir kriz yaşamayı istemezdim. Bu benim tercihim değildi. Türkiye’nin tercihi de değildi. Ama Türk uçakları o uçağı Rus uçağı olduğunu bile bilmeden dakikalar içinde vurmak zorunda kaldılar çünkü hava sahamızı defalarca ihlal etmişti. Genelkurmay Başkanı bana durumu haber verdiğinde olayın kamuoyuna açıklanmasından önce Rus yetkililerle temasa geçilmesi yönünde talimat verdim. Özellikle de hemen Devlet Başkanı Putin ile iletişime geçilmeliydi çünkü böyle durumlarda diplomasiyi işletmenin önemini biliyordum. Ama maalesef bu yöndeki talimatıma rağmen beş dakika sonra Cumhurbaşkanlığı Ofisi’nden Türk Hava Kuvvetleri’nin bir Rus uçağını düşürdüğü açıklaması yapıldı. Bu açıklama bir hataydı. Çünkü kamuoyuna o şekilde bir açıklama yapılmasaydı o kriz perde gerisinde yürütülecek diplomasi ile önlenebilirdi.
S-400’LER
Kimilerine göre o olay Türkiye’yi Rusya’nın yörüngesine iten bir dönüm noktası oldu ve Erdoğan hükümeti S-400 füze savunma sistemini o düşürülen uçağın bedeli olarak satın olmak zorunda kaldı. Bu yorumlara katılıyor musunuz?
Evet. O olaydan sonra Türkiye ile Rusya arasında bir kriz yaşandı. O kriz daha etkili biçimde yönetilebilirdi. S-400’lerin satın alınmasının sebebi sadece tek başına uçak olayı değil. Rus ordusunun Suriye’deki hakimiyeti nedeniyle Türkiye Rusya’ya bazı tavizler vermek zorunda kaldı. Maalesef son yıllarda Türkiye uluslararası sistemin temel aktörleri arasında bir denge kuramadı; Rusya, ABD, AB, Çin… Rusya ile bile ilişkiler hep dalgalı; bazen çok iyi bazen kötü. Mesela Şubat ayında İdlib’de 33 Türk askerinin şehit edilmesi olayında Rusya’nın dahli vardı ama bu konuya hiç açıklık getirilmedi. Ben bu nedenlerle bugünkü Türk dış politikasına karşı çıkıyorum. Çünkü bugünkü dış politika kişisel, konjonktürel ve kendi içinde bir stratejik bütünlükten yoksun.
ERKEN SEÇİM İHTİMALİ
Yakın zamanda bir erken seçim bekliyor musunuz?
Bugün Cumhurbaşkanının erken seçim ilan etmesinin bir mantığı görünmüyor. Parlamentodaki aritmetik nedeniyle buna gerek yok. Bir de zaten bir sonraki seçimi kazanacağının garantisi yok. Anayasal olarak erken seçim ilan etme yetkisi Cumhurbaşkanının elinde belki ama psikolojik olarak yetki Bahçeli’nin elinde. Eğer Erdoğan ile Bahçeli arasında bir uzlaşmazlık yaşanırsa seçim kaçınılmaz olabilir. Her türlü sürpriz yaşanabilir. Ekonomik durum berbat, mutsuz seçmenler çoğalıyor. Tüm bunlar Cumhurbaşkanının 2023’e kadar sürdüremeyeceğini gösteriyor. Erken seçim bu sene de olabilir, gelecek sene de… Tahmin etmek güç. Ama ben parti teşkilatlarımıza seçime her an hazır olmaları için gerekli talimatları verdim.
Yazının tamamı için tıklayın