CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, "İliç faciasıyla ilgili "soruşturma başlatıldı" diyen Yılmaz Tunç'a soruyoruz; bölgede görev yapacak olan 4 savcı, Murat Kurum'un Bakanlık dönemini de soruşturacak mı? Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğünün olduğu bir ülkede Murat Kurum, ölüme sebebiyet vermekten ve çevre felaketine yol açmaktan yargılanır. Ama Türkiye'de bu kişi, 16 milyonluk bir mega kenti yönetmeye talip oluyor. Felaketin baş sorumlusu hiçbir şey olmamış gibi çevrecilik, şehircilik, dayanıklı kentler nutukları atıyor" dedi.
CHP'li Yücel, Merkez Yönetim Kurulu (MYK) ve Parti Meclisi toplantılarının ardından basın toplantısı düzenledi. Yücel, Hocalı Katliamı'nın üzerinden geçen 32 yıla rağmen acılarının ilk günkü kadar yoğun olduğunu kaydeden Yücel, "Çocuk, yaşlı, genç, kadın demeden canlarımıza kıydılar. 32 yıl önce Hocalı'da şehit edilen Azerbaycanlı kardeşlerimizi rahmet ve saygıyla anıyoruz. Ruhları şad olsun" diye konuştu.
'SORUMSUZLUKTA BİRBİRLERİYLE YARIŞIYORLAR'
Yücel, Erzincan İliç'te, toprak altında kalan ve 13 gündür ulaşamadıkları 9 işçinin yüreklerinde açtığı acı hafiflemeden, bugün sabah saatlerinde Elazığ Palu'da bir madende göçük meydana geldiği haberiyle sarsıldıklarını ifade ederek, "Tek tesellimiz göçük altında kalan işçilerimizin tamamının kurtarılmış olması. İşçilerimize ve Elazığ'a geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Elbette çok üzgünüz ama daha çok da öfkeliyiz. Bu ülkede, son 22 yılda, tamamı öngörülebilir ve önlenebilir iş cinayetlerinde en az 33 bin işçimiz can verdi. Yerlilik ve millilik nutukları atanlar, ülkemizin topraklarını yabancılara peşkeş çekmekte. Bu toprakları emekleri ile bereketlendiren insanımızın canına kast etmekte hiçbir sakınca görmediler. Şimdi kalkmış, "35 milyon metreküplük toprak var, 400 bin kamyon gerekli" diyorlar. Her gün artan öfkeyi bastırmak için "soruşturma başlatıldığını" ifade ediyorlar. Ama İliç'te göz göre göre gelen bu felaketin gerçek sorumlularının kim olduğunu söylemiyorlar. O zaman biz söyleyelim; İliç'teki maden sahası kimyasal sızıntı nedeniyle 22 Haziran 2022'de kapatılıyor. Sadece üç ay sonra tekrar açılıyor. Kimin zamanında? Murat Kurum.
'MADENDE KAPASİTE ARTIŞINA GİDİLİYOR, ONAYI MURAT KURUM VERİYOR'
Madende kapasite artışına gidiliyor, onayını kim veriyor? Murat Kurum. Peki "Kapasite artışı için ÇED gerekli değildir" diyen kim? Yine Murat Kurum. Buradan, İliç faciasıyla ilgili soruşturma başlatıldı diyen Yılmaz Tunç'a soruyoruz; bölgede görev yapacak olan 4 savcı, Murat Kurum'un Bakanlık dönemini de soruşturacak mı? Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğünün olduğu bir ülkede Murat Kurum, ölüme sebebiyet vermekten ve çevre felaketine yol açmaktan yargılanır. Ama Türkiye'de bu kişi, 16 milyonluk bir mega kenti yönetmeye talip oluyor. Felaketin baş sorumlusu hiçbir şey olmamış gibi çevrecilik, şehircilik, dayanıklı kentler nutukları atıyor. Bu zat uzmanların ayakkabıyla bile girilmemeli dediği Salda Gölü'ne iş makinelerini soktu. Maden ocaklarının kapasite artırım taleplerine hep destek verdi, İliç'te bir faciaya kapı açtı. İmar barışı adı altında kat artışlarına izin verdi, binaları denetlemek yerine denetimsiz binaların müteahhitlerini korudu. Biz bu sorumsuz adamın, İstanbul'u mahvetmesine izin vermeyeceğiz. Bir de bu sorumsuz adamın halefi var. Sorumsuzlukta birbirleriyle yarışıyorlar. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki. Al birini vur ötekine. Erzincan'ın İliç ilçesinde büyük bir çevre felaketi yaşanıyor, bu beyefendi Erzincan'a ancak felaketin 9'uncu gününde gidiyor. İliç'e gitmesine engel olan sağlık sorunları her nasılsa İstanbul'a, Osmaniye'ye gitmesine engel olmuyor. Felaketin olduğu yer aktif fay hattının üzerinde ama bu zat, hiç ama hiç utanmadan, "İlk defa duyuyorum, ihbar kabul ediyorum" diyebiliyor. Biz bu felaketin sorumlularını biliyoruz, tanıyoruz. Siz kaçmaya, saklanmaya, sorumluluğu üzerinizden atmaya devam edin. Biz işçilerin, emekçilerin yanında olmaya ve halka tüm gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz. Yeni felaketlerin yaşanmaması, gereken önlemlerin alınması için her ortamda tepkimizi ortaya koyacağız. Amasra'da, Soma'da, Ermenek'te, Karadon'da madenlerdeki iş cinayetlerini "kader', "fıtrat" diye geçiştiren, gözünü kar hırsı bürüyen, insan canını, doğayı ve yeşili değil; doların yeşilini seçen, işçileri, geçimle ölüm arasından tercih yapmak zorunda bırakan bu iktidarı halkımızla birlikte sandıkta göndereceğiz. Ülkemizde siyanürle altın madenciliği yapılan yerlerde; bu vahşi madenciliğe karşı halkımızla, işçilerimizle birlikte direneceğiz" diye konuştu.
'OY VERİRKEN 1 NİSAN SONRASINI İYİ DÜŞÜNMELERİNİ İSTİYORUZ'
Ülkede, her eve, her cebe, her mutfağa etki eden büyük bir ekonomik buhran olduğunu ifade eden Yücel, şunları söyledi:
"Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine göre; 27 Aralık 2022'de bireysel kredi kartı borçları 446 milyar idi. Bankalarda faizler yükseldi, vatandaş geçinebilmek için kredi kartlarına yüklendi. Son dönemde gecikme faizlerinin yükselmesi, nakit avans limitinin aşağı çekilmesi gibi zorlaştırıcı önlemlere rağmen; çığ gibi büyüyen bir bireysel kredi kartı borçlanma dönemi başladı. Ve sonuç; 24 Kasım 2023 tarihi itibarıyla bireysel kredi kartı borçları 1 trilyon 43 milyar lira ile rekor bir düzeye ulaştı. 2 yılda 446,6 milyardan, 1 trilyon 43,6 milyara. Yüzde 133 artış göstermiş. Hal böyleyken, AK Parti hükümeti, kredi kartlarıyla ilgili düzenleme çalışmalarının devam ettiğini söylüyor. Vatandaşın cebinde nakit para bırakmayıp, cüzdanındaki karta sınırlama getirerek ekonomiyi düzelteceklerini sanıyorlar. Kredi kartı düzenlemesi ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Umurlarında mı? İçi boş, günü birlik, palyatif ekonomik tedbirlerden anlıyoruz ki hayır. AK Parti hükümeti yüzünden, Türkiye'de gelir düzeyi düşük kesim ve orta sınıf, kredi kartıyla borçlarını döndürerek aybaşını getiriyor. Borcunu ödeyip limit açıyor, limiti ay sonuna yine tükeniyor, bu kısır döndü de böyle sürüp gidiyor. Kredi kartı limitlerinde olası bir ani azalış ve sert taksit önlemleri, işte bu kesimin yaşamını olumsuz etkileyecektir. Çünkü şu ayrıntıyı görmezden geliyorlar. Vatandaş artık kredi kartından lüks harcamaları değil temel ihtiyaçlarını karşılar hale geldi. Vatandaşın cebinde para yok. Ekmeği, sütü, peyniri, yumurtayı kredi kartıyla alıyor. Bir yanda, 2 yılda 1 trilyon artan bireysel kredi kartı borçlanması. Diğer yanda kredi kartı olmasa; sofrası peynir-ekmek göremeyecek olan vatandaş. Bütün bunlar yaşanırken hükümetin fiyat istikrar hedefi ise 2028. 2028'e kadar dayan dayanabilirsen. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan, 8 ay sonra ilk kez faizi sabit tutmanın müjdesini verirken, enflasyonu ve fiyat artışlarını ağzına dahi almıyor. Mesele faizi sabit tutmak değil, mesele fiyatları sabit tutmak. Bakın fiyatları düşürmek demiyoruz bile. Fiyatları sabit tutun da; vatandaş rahat bir nefes alsın. Sabit tutun ki Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'ın, "Enflasyonla mücadele ederken büyümeyi de sürdüreceğiz" yalanının bir anlamı olsun. Yılın ilk ayında yükselen enflasyonun sonraki aylarda kademeli, yıl ortasından sonra da belirgin şekilde düşmesini bekliyorlarmış. Belirgin olan ne biliyor musunuz? Halka belirgin bir şekilde yalan söylüyorlar. Bakın bir yalan daha. Gördünüz Adalet Bakanı çıktı, hükümetin kira ile ilgili atacağı adımı açıkladı. "Yüzde 25 sabit zamdan vazgeçilecek" dedi. Bir gün geçmeden Saray bu bilgiyi yalanladı. Kendi bakanlarının açıklaması için "uydurma" dediler. 1 Nisan sonrasında yaşanacak krizlere, kira kaosunun da ekleneceğinin söylenmesinden rahatsız oldular. Her zaman olduğu gibi sorunları halının altına süpürdüler, yerel seçim sonrasına ötelediler. Bu nedenle, kıymetli milletimizden yerel seçimlerde oy verirken 1 Nisan sonrasını da iyi düşünmelerini istiyoruz" diye konuştu.
'BÜTÇEYİ ZORLADIK" MASALLARINI ANLATIRKEN HİÇ UTANMADI'
Geçen günlerde partilerinin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri, "Türkiye Varlık Fonu 2022 Raporu" hazırladığını aktaran Yücel, "Raporda, içerisinde kamu bankalarından THY'ye, BOTAŞ'tan ÇAYKUR'a kadar birçok devasa kurumu barındıran Türkiye Varlık Fonu'nun (TVF) denetiminin yetersiz olduğunu ifade ettik. Kurumların neden milyarlarca lira zarar ettiğinin araştırılmadığı; Türkiye Varlık Fonu'nun tamamen Cumhurbaşkanına bağımlı hale getirildiği ve Fonun, Hazine ile ilişkisinin açık ve şeffaf olmadığı söylendi. Türkiye Varlık Fonu kara bir delik, ne denetimi var, ne de yuttuğu miktar belli. Düşünün; bir çeşmenin başını tek adama bağlamışlar, tek adam kana kana içiyor, paşa gönlünden geçene içiriyor, ülke ise açlıktan-susuzluktan kırılıyor. İşte Türkiye Varlık Fonu buna benziyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan emeklilere verilen bayram ikramiyelerinin 3 bin lira olacağını söyledi. "Bütçeyi zorladık" masallarını anlatırken hiç utanmadı. Emekli ikramiyesi sadece ve sadece 1000 lira artırıldı. Gerçekten emeklilerle dalga geçiyorlar, emeklileri yok sayıyorlar. Ancak unuttukları bir şey var. Marketlerdeki fiyat artışlarını, sağlık harcamalarındaki artışı, faturalardaki artışı en iyi gören ve tahlil eden kesim emekliler. Emekliler neyin, ne kadar olduğunu çok iyi biliyor. Emekliler dini bayramlarda ödenen bayram ikramiyesi ile 2018 yılında küçükbaş kurbanlık alabiliyordu; bu yıl ise sadece 6-7 kilo et alabilecekler. Bakın bu hükümet, kendine yakın gördüğü vakıflara para buluyor, Suriyeliler için kaynak buluyor, şatafatlı gezilere ve törenlere para ayırabiliyor, her gün çakarlı araçlarla şov yapacak, şehir turu atacak kadar bol para var ama iş emekliye gelince para yok. Bu koşullarda emeklilere asgari ücret kadar ikramiye vermek zor olmasa gerek. Sadece, Saray'ın ampullerini yarı yarıya azaltsalar, binlerce emekliye kaynak bulabilirler. Sorun da bu zaten, kaynak var ama bu kaynağı emeklilere harcamak istemiyorlar. Bir kez daha hatırlatıyoruz, en düşük emekli maaşı, asgari ücret düzeyine çekilmeli, bayram ikramiyeleri de bu oranda iyileştirilmelidir. Bu ülke böyle bir ekonomik kriz, böylesine bir ekonomik buhran görmedi. Ülkece fakirliği iliklerimize kadar hissediyoruz. Vatandaş sebze meyveyi tek tek alır hale geldi. Yarım bardak çay, yarı fiyatına bayat ekmek satılıyor. Vatandaş pazar yerlerinden çürük meyve sebze topluyor. Açlık sınırı 15 bin lira, yoksulluk sınırı 49 bin lira. Ama Erdoğan hala utanmadan, alternatifiniz benim diyebilme yüzsüzlüğünü gösterebiliyor. Sayın Erdoğan; bu ülkedeki mutsuzluğun sebebi sensin. Bu ülkede et yiyemeyen, süt içemeyen, protein alamayan çocukların sebebi sensin. İntihar eden gençlerin, ana babaların sebebi sensin. Depremden kurtulup yardım eli uzatılmadığı için hayata tutunamayanların, göstere göstere gelen felaketin, canlı canlı toprağın altına gömülen canların sebebi sensin. Atanamayan öğretmenlerin, kontak kapatan taksicilerin, kepenk indiren esnafın, boğaz boğaza kavga eden ev sahibi- kiracının sebebi sensin. Mülteci kampına dönen ülkenin, korku tüneline dönen, can güvenliği kalmamış sokaklarının sebebi sensin. Kevgire dönen sınırlarımızdan, elini kolunu sallaya sallaya yurda giren ne idüğü belirsiz kişilerin sebebi sensin. 22 yıldır yürüttüğün kin ve nefret dolu siyasetinle toplumun ruh sağlığının bozulmasının, yaptığı iyiliğe yenilen taksicinin, şiddetin bu kadar normalleşmesinin sebebi sensin Sayın Erdoğan. O yüzden sen kimseye, hele ki Cumhuriyet Halk Partililere alternatif olamazsın" diye konuştu.
'8'İNCİ YARGI PAKETİ YETERSİZ'
AK Parti'li Belediye Başkan adaylarının seçim çalışmalarına ilişkin konuşan CHP'li Yücel, şöyle dedi:
"Vatandaşa ağza alınmayacak küfürler eden mi ararsınız, vatandaşa el hareketi çeken mi ararsınız. Görüyoruz ki anlatacak vaatleri olmadığı için yerel seçim çalışmalarını bu şekilde yürütüyorlar. AK Parti'nin Niğde Hacıabdullah Beldesi'nin adayı, konuşması sırasında devletin jandarma komutanına hadsizce, ağza alınmayacak küfürler etti. İnanılır gibi değil ama AK Parti'nin Balıkesir Bandırma adayı tarla fiyatları üzerinden tartıştığı vatandaşa el hareketi çekti. AK Parti'nin Konya Cihanbeyli adayı, vatandaşlara hitap ederken küfür etti. Bu nezaketsiz, saygısız, halkına ve milletine üstten bakan, üst perdeden konuşan siyaset anlayışına son vereceğiz. AK Parti'nin 22 yıllık iktidarları boyunca en fazla tahribat yarattığı alanlardan biri de hukuk oldu. Bugün ülkemiz, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının ciddi bir şekilde yara aldığı, millet iradesinin yok sayıldığı, Anayasa'nın ve Anayasa Mahkemesi kararlarının yok sayıldığı bir ortamda seçimlere gidiyor. Hal böyleyken meclis gündemine bir yargı paketi daha geldi. Kamuoyunda 8'inci Yargı paketi olarak bilinen bu teklif, Anayasa'ya aykırılıklar içeren, yasa yapma tekniği açısından yanlış ve içerik olarak da yetersiz bir teklif. Yargıdaki sorunları çözmüyor, ama AK Parti ısrarla bu tekliflere "yargı reform paketi" diyebiliyor. Bakın yargıda "reform" iddiası ile 7 kanun teklifi şimdiye kadar bu mecliste yasalaştı. Ekim 2019'dan Mart 2023'e kadar gelen 7 yargı reform paketi, esasen yargıda reformu hedeflemiyordu. Zaten öyle olsaydı; Dünya Adalet Projesi (WJP) - 2023 Hukukun Üstünlüğü Endeksi'ne göre, ülkelerin hukukun üstünlüğüne bağlılıklarının ölçüldüğü raporda, 142 ülke arasında Türkiye, 117'inci sırada yer almazdı. İktidarın istekleri doğrultusunda istatistik açıklayan TÜİK'in "Yaşam Memnuniyeti Araştırması" sonuçlarına göre Türkiye'de nüfusun yüzde 40'ı, "yasaların herkese adil ve tarafsız olarak uygulanmadığını" düşünüyor. Dikkatinizi çekerim TÜİK verisinde bile bu oran yüzde 40'lardaysa gerçek oranı siz düşünün. Demek ki "reform" diyerek, süsledikleri bu yargı paketleri hiç bir işe yaramamış. Yargıtay'ın Anayasa'ya darbe niteliğindeki girişimlerine ve meclise talimat verme hadsizliğine ses çıkarmayıp, hatta bunu alkışlayan AKP'nin "yargıda reform" çıkışı elbette inandırıcı değil. Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği pek çok maddeyi, iptal gerekçeleri yerine getirilmeden, yeniden meclise getirmek Anayasa Mahkemesini yok sayan AK Parti'ye yakışırdı, AK Parti de kendine yakışanı yaptı. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, reformun r'sinin bile olmadığı bu teklifle ilgili itirazlarımızı komisyonda olduğu gibi Genel Kurul'da da dile getireceğiz" dedi.
'İŞİMİZ GÜCÜMÜZ TÜRKİYE'
Yücel, ülkede iktidarın himayesindeki bir grup azınlık dışında toplumun her kesimi, ekonomik açıdan kuşatma altında olduğunu belirterek, "Emeklisinden işçisine, öğrencisinden memuruna ekonomik açıdan kaygılı ve mutsuz bir toplum olduk. Sürekli felaketlere uyanan, bu felaketler karşısında hep yetersiz kalan bir iktidarla sınanır olduk. 22 yıldır AK Parti'nin tehdit eden, kutuplaştıran sözlerinden usandık. Bu iktidarın, halk iradesini yok sayan tutumlarından, vatandaşa kafa tutan, halka had bildiren, demokrasiden bihaber, kendisi zenginlik içinde yaşarken, kürsüden "tasarruf" nutukları atan tavırlarından bıktık. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak; gençlerin umutlu, çocukların mutlu, vatandaşlarımızın insan onuruna yaraşır, güvenli kentlerde huzur içinde yaşadığı, gelirin hakça ve adilce paylaşıldığı bir Türkiye için mücadele ediyoruz. Biz kentlerimizi emirlerle, talimatlarla ve dayatmayla yönetmeyeceğiz. Kentlerimizi, o kentte yaşayan yurttaşlarımızla birlikte yöneteceğiz. Her yurttaşımızın, belediye hizmetlerinden eşit şekilde yararlanmasını sağlayacağız. Bunun için, 31 Mart Yerel seçimlerini önemsiyoruz. "İşimiz gücümüz Türkiye" diyorum" ifadesini kullandı.