Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Şiddetli yağmur
4°
Ara
Damga Gündem Bir dava uğruna ‘kendini feda etme’ duygusu (1)

Bir dava uğruna ‘kendini feda etme’ duygusu (1)

Toplum, elementlerini insanların oluşturduğu bir sistemdir. Nasıl ki çok hücreli bir organizma elementlerini hücrelerin oluşturduğu bir sistemse, toplum da insanlardan oluşan bir sistem.

Okunma Süresi: 4 dk

Toplum, elementlerini insanların oluşturduğu bir sistemdir. Nasıl ki çok hücreli bir organizma elementlerini hücrelerin oluşturduğu bir sistemse, toplum da insanlardan oluşan bir sistem.
Peki, insan ve hayvan, bunların her ikisi de çok hücreli organizmalar, ikisi de hücrelerden oluşuyor, bir hayvanlar topluluğu     olan sürüyle, insan toplumu arasındaki         fark nedir? 
İnsan, üretme yeteneğiyle hayvandan     ayrılıyor. Hayvan, çevrenin karşısında “duygusal reaksiyonlarla” hayatta kalma mücadelesi vererek varlığını sürdürürken, insan, buna ilaveten bilişsel bir faaliyetle üreterek varoluyor. O halde, işin özü gelip üretim faaliyetine dayanmaktadır. Çünkü, üretim faaliyeti-yeteneği, bütün hayvanlarda ortak olan duygusal faaliyetlerin-yeteneklerin ötesinde bilişsel (cognitive) bir faaliyettir-yetenektir. Yani, ancak üretim ilişkileriyle birbirlerine bağlı olan insanlar tarafından planlı bir şekilde yapılabilir. Daha başka bir deyişle üretim, belirli bir hedefe ulaşmak için plan yaparak problem çözmeye dayanan kollektif bir faaliyettir. İnsanlar ve toplumlar ancak bu tür yaratıcı bir faaliyet içinde duygusal benliklerinin yanı sıra bilişsel bir benliğe de sahip olarak varolurlar-gerçekleşirler. Adına “sürü” dediğimiz hayvanlar topluluğuyla, elementlerini insanların oluşturduğu insan toplumu arasındaki esasa ilişkin en önemli farklılık buradadır.
Bilişsel faaliyette bulunabilme yeteneği ise, direkt olarak, nörobiyolojik düzeyde, Prefrontal korteks adı verilen “Önbeyin’in” gelişimiyle ilgili bir olay olduğu için,  bu durumda insan, daha o ilk andan itibaren, bir yandan kendi içindeki biyolojik hayvana ait duygusal varlığı ve kimliğiyle yaşamı devam ettirme mücadelesi verirken, diğer yandan da, tıpkı iki katlı bir bina gibi, üst katta -Önbeyin’de- bulunan bilişsel işlem yapabilme yeteneğiyle üreterek-üretim faaliyeti içinde kendini yaratarak varlığını-kimliğini üreten ve sürdüren bir sistem olarak ortaya çıkıyor...
Şimdi, insanın bu iki katlı biyolojik yapısını temel alarak yola devam edersek, "bir dava uğruna kendini feda etme duygusunu" şöyle açıklayabiliriz:
Örneğin, tek bir arının, arılar topluluğunun  varlığı söz konusu olunca hiç düşünmeden kendini feda etmesiyle (çünkü, bu durumda onun bireysel olarak kendi varoluşu da sürünün varlığına bağlıdır), bir toplum yaratığı olan, ancak toplumsal üretim faaliyeti içinde varolabilen insanın kendisini içinde bulunduğu toplum için  feda etmesi arasında çok önemli bir fark vardır. 
Birincisinde, yani arı örneğinde, kendini "feda etme" eylemi (onlarda 'Önbeyin' denilen  alt sistem bulunmadığı için) tamamen bilinç dışı duygusal bir reaksiyondan-refleksten kaynaklanırken, sıra insana gelince  olay hiç de o kadar basit değildir... 
Çünkü, bir insanın içinde yaşadığı toplum için, toplumsal varlık için kendini -kendi bireysel varlığını- feda edebilmesinin yolu, aynı zamanda, bu konuda onun bilişsel işlem mekanizmasının da onay vermesinden geçer. Yani, öyle olmalıdır ki, örneğin ülke işgal altındadır, ya da, toplumsal olarak varoluşu tehdit eden başka çok önemli objektif bir tehlike söz konusudur; ancak bu durumdadır ki, insan, aynı zamanda kendi bireysel varlığını da korumak uğruna toplumu için kendisini feda edebilir.
Peki, ideoloji neresinde bu işin ve nasıl devreye giriyor?
İnsan ve insan toplumu söz konusu olduğu zaman her şey hayvanlardaki kadar basit bir şekilde olup bitmiyor demiştik. 
Soru şu şimdi: İnsanlar her durumda sahip oldukları bilişsel yeteneklerini kullanarak mı karar verirler?
Hayır! Hayır, çünkü işin bir de duygusal kimlik oluşturma yanı -ideolojik yanı- vardır! Bu durumda, yani duygusal kimliğinin bilişsel mekanizmaları kontrolü altına aldığı durumlarda insan, tıpkı bir arı gibi, gene aynı şekilde, otomatik olarak kendini feda etme yoluna girebilir. Ama tabi bunun için önce mutlaka  duygusal kimlik oluşturma sürecinin ürünü olan ideolojinin -inancın- onu bireysel varlığının ne kadar önemsiz olduğu konusunda ikna etmesi gerekir!  Bunun  yolu ise, ideoloji adı verilen o hazır nöronal programın tıpkı bir virüs gibi bilişsel düşünme, bilgi üretme süreçlerinin gerçekleştiği Önbeyin’i bloke etmesinden, onu devre dışı bırakmasından geçiyor. Peki bunu nasıl başarır ideoloji? Tıpkı bir virüs gibi beyne nasıl girer?

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *