Her iki barodan dokuz avukatın dahil olduğu komisyon, 4 Eylül'de saldırıya uğrayan Demir ailesinden altısı çocuk 14 ferdiyle görüşerek çeşitli tespit ve önerilerin yer aldığı bir rapor hazırladı. Eş zamanlı olarak Diyarbakır ve Mardin Barosu'ndan basın açıklaması ile paylaşılan raporda işçilerin Mardin'e varması sonrasında jandarmada verdikleri ifade sürecine kapsamlı şekilde yer verildi.
BBC Türkçe'de yer alan habere göre ''Faillerin; 'devlet biziz, jandarma da bizden yana' gibi söylemleri ceza almayacağını bilme pervasızlığı ve cezasızlık politikaların çok net bir sonucudur'' tespitini yapan barolar, mağdurların Mazıdağ ilçe Jandarma Komutanlığı'na vardığında ifadelerin hem avukatsız hem de tanık olarak alınacağının söylendiği, heyetin itirazı ile 15 kişinin ifadesinin mağdur sıfatıyla alındığı belirttiler.
Raporda, ifade işlemleri sırasında Mazıdağı İlçe Kaymakamı, AKP Mardin milletvekilinin ilçe jandarma binasının bahçesine gelerek aile bireyleriyle avukatlardan ayrı olarak görüşme yaptıkları, bu görüşmeler nedeniyle mağdurların ifadelerine sık sık ara verildiği iddia edildi.
''Mardin Valisi’nin gelişinden hemen önce, en üst düzey rütbeli komutan ile İlçe Jandarma’da görevli üst düzeydeki rütbeli askerlerin baskısı ve zorlaması ile heyetimizin dışarı alınması yönünde fiili müdahaleye varacak düzeye ulaşmıştır. Heyetteki avukatlara kullanılan dil ve üslup hakaret düzeyine varmıştır. Zira üst düzey rütbeli komutan tarafından heyetteki avukatlara 'Çıkın lan dışarı,' devamında 'Gidin adam gibi yemeğinizi arkada yiyin' şeklinde hakarette bulunduktan sonra 'Dediğimi yapmazsanız size sert bir şekilde müdahale ederiz' demiştir.''
Mardin Barosu Başkanı avukat İsmail Elik'in nizamiye kapısında bekletildiği, ifadelerin bitiminden sonra heyetin müvekkilleri ile görüşülmesinin engellendiği ve heyetin dışarı çıkarılmasından kısa bir süre sonra mağdurların minibüse bindirilerek Jandarma kontrolünde köye götürüldüğü iddia edildi.
Baro raporunda, Mazıdağı Kaymakamlığı'nın 6 Eylül tarihinde 202-69 karar sayılı kararı ile mağdurların yaşadığı köy olan Yücebağ (Kelekê), Der ve Karasu mezralarına mağdurların Sakarya'dan gelmiş olmalarının karantina koşullarına uygun olmadığı gerekçesi ile 7 gün boyunca köyün karantinaya alınmış olmasının, gerçeklerin kamuoyundan gizlediği yönündeki görüşleri desteklediği görüşü öne sürüldü.
Raporda, mağdur yedi çocuğun okul çağında olduğu halde mevsimlik işçi olarak evlerinden uzak şehirlerde eğitim hayatlarından tamamen koparılarak çalıştırılmasının çocuk hakkı ihlali niteliğinde olduğunu belirtildi.
Ayrıca olay anındaki korku ve şok etkisinin devam ettiği ve çocukların travmatize olduğu, bu travmanın çocukların gelişim dönemlerini ve psiko-sosyal durumunu olumsuz etkileyeceği ifade edildi. Barolar, tespit ve değerlendirme kısmında ise Kürtlerin resmi olarak “yurttaş” statüsünde olmasına rağmen kullanılan nefret dili ve uygulanan militarist politikalar nedeniyle sık sık bu ve benzer saldırılara maruz kaldığını hatırlattı.
Son zamanlarda buna benzer nefret suçu kapsamında olan olayların çok sık yaşandığına dikkati çeken barolar, bu saldırıların temel sebeplerinden birinin Türk Ceza Kanunu’nda nefret suçunun ve ırkçı saiklerle yapılan saldırılarının suç olarak düzenlenmemiş olması faillerin rahat hareket etmesine yol açtığı savundu:
"Ayrıca idari makamların olayın üstünü örtme ve gerçeği çarpıtma yönündeki yaklaşımları ile yargı makamlarının cezasızlık politikasındaki ısrarları bu ve benzeri saldırıları körüklemekte, hatta teşvik etmektedir."