Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, "Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarına karşı direnme veya ihlale neden olan aynı kararı verme gibi yollara başvurulamaz” dedi. Arslan, Meclis ile iade gerilimine neden olan karar bildirim sürecine de değindi.Arslan, “Söz konusu bildirim, münhasıran milletvekillerine ait olan kanun teklif etme yetkisine bir 'müdahale' olmadığı gibi kuvvetler ayrılığı ilkesine de herhangi bir aykırılık oluşturmamaktadır” açıklamasını yaptı.
Arslan, Yüce Divan Salonu’nda düzenlenen TİHEK Uzman Yardımcıları Eğitim Programı’nın açılışında konuştu.
HaberTürk’te yer alan habere göre; "Bireysel başvuruyla birlikte Anayasa Mahkemesi soyut düzlemde anayasallık denetimi yapan bir kurum olmaktan çıkmış, toplumun hemen her kesiminin hukuksal sorunlarını ele alan ve topluma dokunan bir yüksek mahkeme haline gelmiştir. Gerçekten de bireysel başvurunun uygulandığı 8 yılı aşan dönemde neredeyse tüm toplumsal ve siyasi sorunlar bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesinin önüne taşınmıştır. Mahkeme kadının soyadı meselesinden başörtüsü yasağına, kamulaştırmasız el atmalardan sosyal güvenlik ödemelerine, milletvekilliği dokunulmazlığından gösteri yürüyüşünü izleyen gazeteciye ters kelepçe takılmasına kadar hemen her konuda bireysel başvuruları karara bağlamıştır.
"14 bin 355 ihlal kararı verildi"
Belirtmek gerekir ki, çok geniş bir alanda 2012 yılından bugüne kadar 300.800 bireysel başvuru yapılmıştır. Başvuruların 260 binden fazlası karara bağlanmıştır. Derdest başvuru ise 40 bin civarındadır. Bireysel başvuruda şu ana kadar toplam 14.355 ihlal kararı verilmiştir. En fazla ihlal edilen haklar sıralamasında ilk sırada yüzde 63.4 ile adil yargılanma hakkı, ikinci sırada yüzde 19.3 ile mülkiyet hakkı, üçüncü olarak da yüzde 4.2 ile ifade özgürlüğü gelmektedir. Bu ihlal kararlarının toplumun farklı kesimlerinin yaptıkları başvurulara ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Esasen böyle olması da normaldir. Zira Anayasa Mahkemesi başvurucunun kimliğine değil, bir ihlalin olup olmadığına bakmaktadır.
"Yeni ihlaller önlenmeli"
Diğer taraftan bireysel başvurunun getiriliş amacına uygun olarak başarılı bir şekilde uygulanması birbiriyle bağlantılı iki şartın gerçekleşmesine bağlıdır. Bunlardan birincisi iş yükünün azaltılması, ikincisi de hak eksenli yaklaşımla verilen ihlal kararlarının gereğinin yapılması ve yeni ihlallerin önlenmesidir. Her iki şartın gerçekleşmesi bakımından gerek 2010 Anayasa değişikliği ile hukuk sistemimize giren Kamu Denetçiliği Kurumunun, namı diğer Ombudsmanlığın, gerekse de mevcut yapısıyla yaklaşık beş yıldır görev yapan TİHEK’in çok önemli rolünün ve katkısının olduğuna inanıyorum. Aslında yaptığımız işin ortak yönü temel hak ve hürriyetlerin korunması, ihlallerin giderilmesi ve yeni ihlallerin önlenmesidir.
"AYM süper temyiz mercii görülmemeli"
Bu noktada özellikle bireysel başvuru üzerine verilen ihlal kararlarının yerine getirilmesinin hayati derecede önemli olduğunu belirtmek gerekir. Esasen TİHEK Kanunu’nun 11. maddesi uyarınca da “İnsan hakları ve ayrımcılık yasağı ihlallerine ilişkin yargı kararlarının uygulanmasına ilişkin sorunları izlemek ve değerlendirmek”, İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu’nun görevlerinden biridir. Öncelikle, hemen her vesileyle belirttiğimiz üzere, bireysel başvuru hukuk düzeninde olağan bir kanun yolu değildir. Bu nedenle bireysel başvurudan sonra Anayasa Mahkemesi adli ve idari yargı düzeninde bir süper temyiz mercii olarak görülmemelidir.
"Bağlayıcılık anayasadan kaynaklanıyor"
Diğer yandan bireysel başvuru kararlarının bağlayıcılığı ve mutlak surette uygulanma zorunluluğu doğrudan Anayasa’dan ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’dan (Kanun) kaynaklanmaktadır. Etkili bir bireysel başvuru sistemi, doğal olarak ihlalin ve sonuçlarının giderilmesini, dolayısıyla ihlale yol açan işlem, karar veya kuralın ortadan kaldırılmasını gerektirir. Bu da iki şekilde gerçekleşebilir. Birincisi bir anayasal hakkın ihlal edildiğini tespit eden anayasa mahkemesi, ihlalin kaynağı olan karar veya kuralı iptal edebilir. Bazı ülkelerde anayasa mahkemelerine tanınan bu yetki Kanun tarafından Türk Anayasa Mahkemesine verilmemiştir. İkinci olarak ihlal kararını veren mahkeme ihlalin ve sonuçlarının giderilmesini ilgili kurumlardan isteyebilir. Bu kurumlar, işlemleri veya ihmalleri ihlale sebep olan idari veya yargısal makamlar olabileceği gibi ihlalin kanundan kaynaklandığı istisnai durumlarda da yasama organı olabilmektedir. Türkiye’de bu giderim yolu benimsenmiştir.
Nitekim Kanun’un 50. maddesi uyarınca “İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir”. Kuşkusuz “yapılması gerekenler”in başında ihlale neden olan kurum ve kuruluşlara kararın gönderilmesi bulunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi giderime hükmederken öncelikle ihlalin kaynağına bakmaktadır. İhlal bir idari veya yargısal karardan ya da yasama işleminden kaynaklanabilmektedir. Bu durumda da doğal olarak ihlalin kaynağına göre giderimi gerçekleştirecek olanlar idare, yargı veya yasama organı olacaktır. Kanun’un 50. maddesi ihlalin yargı kararından kaynaklandığı durumlarda yapılması gerekenleri ayrıntılı bir şekilde düzenlemiştir. Anayasa Mahkemesi de giderim olarak yeniden yargılamaya hükmettiğinde bunun usul kanunlarımızda yer alan “yargılamanın yenilenmesi” kurumundan farkını ortaya koymakta ve yapılması gerekenleri açıkça ifade etmektedir. Eğer ihlal yargı kararının gerekçesinden veya bir takım usul güvencelerinin eksikliğinden kaynaklanmışsa, ilgili mahkeme bu eksiklikleri giderdikten sonra aynı sonuca ulaşabilir. Ulaşılan kararın bir ihlal teşkil edip etmediği hususu -daha önce incelenmemişse- elbette yeni bir başvuruya konu olabilir.
"Mahkemelerinin ihlale neden olan aynı kararı vermesi mümkün değil"
Buna karşılık Anayasa Mahkemesi ihlalin bizatihi yargı kararından kaynaklandığını, dolayısıyla yeniden yargılama yapılarak kararın ihlali giderecek şekilde değiştirilmesine hükmetmişse artık derece mahkemelerinin ihlale neden olan aynı kararı vermesi mümkün değildir. Zira bu durumda ihlalin giderilmesi söz konusu kararın nihai olarak kaldırılmasına bağlıdır.
"Mahkemeler direnme kararı veremez"
Bu açıdan bakıldığında bireysel başvuruda derece mahkemelerinin temyiz mercilerinin verdiği bozma kararlarına direnmelerine benzer bir seçenekleri yoktur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin ihlal kararlarına karşı direnme veya yeniden yargılama sonucunda ihlale neden olan aynı kararı verme gibi yollara başvurulamaz.
"Bilgi ve takdiri için Meclis'e bildiriyoruz"
Öte yandan ihlal idari ve/veya yargısal kararlardan değil de doğrudan bir kanun hükmünden kaynaklanmışsa bu durumda Anayasa Mahkemesi bilgi ve takdiri için yasama organına keyfiyetin bildirilmesine karar vermektedir. Belirtmek gerekir ki, Anayasa Mahkemesi şu ana kadar sadece dört başvuruda ihlalin kanundan kaynaklandığı tespitini yapmış ve keyfiyetin yasama organına bildirilmesine hükmetmiştir. Bunların ilki olan pilot karar sonucunda Meclisimiz gerekli yasal değişikliği yapmak suretiyle yeni ihlallerin ortaya çıkmasını önlemiştir.
"Kuvvetler aykırılığı ile uyumlu"
Kuşkusuz ihlalin ne şekilde giderileceği tamamen yasama organının takdirindedir. Bu nedenle söz konusu bildirim, münhasıran milletvekillerine ait olan kanun teklif etme yetkisine bir “müdahale” olmadığı gibi kuvvetler ayrılığı ilkesine de herhangi bir aykırılık oluşturmamaktadır. Tersine bu uygulama Anayasa’nın organlar arasında “medeni bir işbölümü ve işbirliği” olarak nitelediği kuvvetler ayrılığıyla uyumlu olup etkili bir bireysel başvuru sisteminin de zorunlu sonucudur.
Son olarak, idari ve yargısal kurumlara hak ihlali temelinde bireysel başvuru yapılmasını sağlayan sistemlerin amacı tek tek tüm hak ihlallerini gidermek değildir, olamaz da. Bireysel başvurunun amacı yeni ihlalleri engelleyecek şekilde iyi işleyen bir idari ve hukuki düzenin kurulmasını sağlamaktır. Bu amaç da ancak tüm anayasal ve yasal kurumların işbirliğiyle gerçekleşebilir. Bir kez daha ifade etmek isterim ki, devletin varlık nedeni temel hak ve hürriyetleri güvenceye almak suretiyle insanın huzur içinde yaşamasını sağlamaktır. Bu aynı zamanda devletin varlığını devam ettirmesinin de şartıdır. Kısacası insanı yaşatan devlet yaşar."