Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Açık
18°
Ara
Damga Gazetesi Gündem Avrupa’nın sınavı

Avrupa’nın sınavı

Yaklaşık son 5 yıldır dünya siyaseti açısından çok kritik bir dönemden geçiyoruz; her bölge kendi sınavını veriyor. Fakat bu sınavlar son 5 yıl içerisinde ortaya çıkmış olan sorunlar değil, çok daha öncesinden miras kalan sorunlardır. Bu sorunlardan en günceli ve belki de en çok etkiye sebep olacak olan Avrupa’da yükselişte aşırı milliyetçilik ve ayrılıkçı hareketlerdir.

4 Dakika
OKUNMA SÜRESİ
Okunma Süresi: 4 dk

Yaklaşık son 5 yıldır dünya siyaseti açısından çok kritik bir dönemden geçiyoruz; her bölge kendi sınavını veriyor. Fakat bu sınavlar son 5 yıl içerisinde ortaya çıkmış olan sorunlar değil, çok daha öncesinden miras kalan sorunlardır. Bu sorunlardan en günceli ve belki de en çok etkiye sebep olacak olan Avrupa’da yükselişte aşırı milliyetçilik ve ayrılıkçı hareketlerdir.
Günümüzde Avrupa Birliği tüm Avrupalı ulusları birleştirmiş ve adeta tek vücut haline getirmiş gibi görünse de bu uluslar yaklaşık yetmiş yıl öncesine kadar sürekli bir savaş halinde olan ve birbirlerine üstünlük kurmaya çalışan uluslardı. Sonra savaşmanın anlamsız olduğunu fark etmiş olacaklar ki ‘birlik’ olmaya karar verdiler. Peki gerçekten ‘birlik’ olabildiler mi, yüzyıllardır süren sorunları bir kenara bırakmak gerçekten ne kadar mümkün? Veya gerçekten hepsi o liberal değerleri paylaşıyorlar mı; ulusal çıkarlarını bir yana bırakıp hep beraber büyümeye razılar mı? Bu sorularımızdan bazılarının cevabını Brexit (Büyük Britanya’nın AB’den çıkışı) bizlere vermiş oldu, gördük ki kurumsal düzeyde iş birliği olsa da toplumsal düzeyde tam bir iş birliği söz konusu değil. Toplumlar için birincil öncelik hala kendi uluslarının çıkarları. Brexit haricinde Avrupa içinde yükselen aşırı millyetçi partiler de bu sorulara cevap veren ayrı vakalardır. Çünkü bu partiler AB’nin temsil ettiği liberalizmi bir kenara bırakarak hep beraber değil; yalnız başına yükselmeyi arzulamaktadırlar. Tüm bu gelişmelerin ardında tabi ki çeşitli sebepler var ve bunlardan belki de en temeli Suriye İç Savaşı’nın sebep olduğu düzensiz göçmen akımı. Bu akımın Avrupa üzerinde bu kadar büyük bir etkiye sahip olmasının temel nedeni gelen göçmen topluluğunun Avrupalılarla hiçbir benzer yanının olmamasıdır. AB de her devlet gibi belirli bir toplumsal hazım kapasitesine sahiptir ve bu göçmen akımı onların bu kapasiteyi aşmalarına sebep olmuştur. Aslında bu durum tarihte daha önce de yaşanmıştı ve biz bu olaya “Kavimler Göçü” adını verdik; Kavimler Göçü de ani ve düzensiz bir göçtü ve Roma İmparatorluğu’na tamamen yabancı unsurlardan oluşmaktaydı. O göç Roma İmparatorluğu’nun çökmesiyle sonuçlandı; bu seferki göç onun kadar kalabalık değil belki ama etkilerini zamanla göreceğiz. Hegel’e göre tarih tekerrürden ibarettir ve Karl Marx onun bu sözüne şöyle bir ekleme yapar “Tarih tekerrürden ibarettir fakat biricisi drama ikincisi komedya olarak.” 
Fakat yükselen aşırı milliyetçiliğin sebebini yalnızca göçmen akımı olarak belirlemek çok sığ bir bakış olacaktır zira milliyetçilik toplumların en doğal davranışlarından biridir. İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’daki aşırı milliyetçilik büyük yıkımlara sebep olmuştu ve savaşın bitimiyle toplumlar her nasılsa bir anda bu ideolojiden vazgeçtiler(!). Son dönemde yükselişte olan milliyetçilik birçok siyaset bilimci tarafından ‘milliyetçiliğin uyanışı’ şeklinde adlandırıldı fakat milliyetçilik hiç uyumamıştı aslında. Çünkü yukarıda da dediğim gibi milliyetçilik toplumların çok eski çağlardan beri gösterdiği en temel davranışlarından biridir. İnsanoğlu kendine benzeyenle beraber olmaya, kendine benzeyeni yükseltmeye her zaman eğilimli olmuştur.    
Yükselişte olan aşırı milliyetçilğe yalnızca büyük perspektiften bakmak çok büyük bir hata olacaktır çünkü azınlıklar da aynı eğilim içerisindedirler. İspanya’nın Katalonya Özerk Bölgesi’nde gerçekleşen bağımsızlık referandumu ve ardından çıkan olaylar da bunun kanıtlarından biridir. Yalnızca Katalanlar değil İspanya içerisindeki bir diğer etnik grup olan Basklar da bağımsızlık arzusundadırlar ki bu arzularını gerçekleştirebilmek adına yıllar boyunca silahlı mücadelede bulunmuşlardır (bkz: ETA terör örgütü). Aynı şekilde Kuzey İtalya’da bulunan eyaletler de daha fazla özerklik için merkezi hükümetten taleplerde bulunmaktadırlar ve İskoçya’da da bağımsızlık yıllardan beridir dillendirilen konulardan biridir. Tüm bu vakalarda dikkat çekici nokta şudur; bu toplulukların her biri milliyetçi duygularla bağımsızlık veya özerklik taleplerinde bulunmaktadır fakat bu milliyetçiliği tetikleyen olgu etnik köken değil, ekonomik kaygılardır. İspanya’daki Katalonya Özerk Bölgesi ülkenin geri kalanına kıyasla çok daha yüksek GSYİH’ye ve kişi başına düşen yıllık gelire sahiptir; aynı şekilde Kuzey İtalya da Güney’e göre çok daha yüksek ekonomik standartlara sahiptir ve bu iki bölge de servetlerini ülkelerinin geri kalanıyla paylaşmamak adına ayrılıkçı bir yönelimdedirler. Bu sebep İskoçya vakasında AB’nin sunduğu ekonomik refahtan mahrum kalmak olarak belirlenebilir çünkü Brexit referandumundaki oy oranların baktığımızda İskoçya halkı AB’den çıkmak istememektedir fakat özellikle İngiltere halkının sebep olduğu oy         çokluğuyla Britanya ile beraber çıkmak zorunda kalacaklar. İşte tam bu sebeple         İskoçya’da bağımsızlık söylemleri tekrardan canlanmıştır. 
Özellikle Avrupa’yı ve tüm dünyayı saran bu iki durumun ülkemize yanısmalarını hep birlikte göreceğiz. Fakat umudum ülkemizin tüm renkleriyleve ekonomik anlamda ayrışmalara gerek olmadan yükselmesidir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *