Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Şiddetli yağmur
4°
Ara
Damga Gündem Atatürk mü, Muhammed mi?

Atatürk mü, Muhammed mi?

Türkiye’nin sürüklendiği geçmişi gören laik insanlar gönüllerinde Muhammed, beyinlerinde Atatürk olduğu halde seslerini yükseltmeye çalışıyorlar…

Okunma Süresi: 3 dk

Türkiye’nin sürüklendiği geçmişi gören laik insanlar gönüllerinde Muhammed, beyinlerinde Atatürk olduğu halde seslerini yükseltmeye çalışıyorlar…
Ülkenin dümen sularına girdiğini gören yürekleri Muhammed, beyinleri Peygamber yüklü üstü örtülü dinciler, artık tüketmeye gerek kalmadığı nefeslerini yeni istekler için kullanmak üzere seslerini şimdilik çıkartmıyorlar…
Konulardan sıkıldıklarında Muhammed’in adı geçtiğinde başlarını omuzlarının bir tarafına devirerek gövdeleriyle birlikte öne eğerken sağ avuçlarıyla sol memelerinin üstünü açık parmaklarla kavrayan ve Atatürk adı geçtiğinde demode bir adama küçümser kadeh kaldıran ışık saçar pozisyonda birkaç ampul, seslerini ne kadar yığsalar da ağırlık veremiyorlar…
***
Aylık 500 ütülenmiş lira ile kendisinden başka üç kişiyi daha geçindirmek zorunda kalanlar, hele ki kış günlerinde kapılarına kadar gelen kara kömürün alışkanlık yapan tozlarını yuttukları için ister istemez seslerini de kara çıkartıyorlar…
Örtünmek tamam gibi!...
Arkasından gelecekler, geçecekler!..
As’lolan:
Örtünmeye karşı olanların da günün birinde isteseler de istemeseler de kapanmaları, kapanmaya zorlanmaları…
İstediği an Türkiye dışında ve istediği ülkede yaşama şansı olan Güler Sabancı’nın, badem bıyıklı bir cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine kapalı kapılar ardında zil de taktı mı görmedim ama, “Herşey yeni başlıyor” dediğini okudum… Doğru ama, kelime kullanımı farkıyla…
Her şey yeni değil; yeniden başlıyor!..
Baştan!..
Saflar belirlenerek…
Başlatılan kutuplaşmanın açığı şudur:
Ya Hz. Muhammed ile bin 500 yıl öncesinin start çizgisine geçip baştan yola çıkacağız, ya da;
Yoldan çıkmadan Atatürk ile devam edeceğiz!..
Üçüncü, dördüncü, varsa arkasından getirilecek seçenekler, bugünün Türkiyesi için geçerli olmayacaktır…
***
Bir yandan laikliğin bekçisi olduğunu söyleyip öte yandan laik bir sistemde yeri olmadığını savundukları Diyanet’te yer kapma yarışına girenler…
Bir yandan, yönünü batıyı da aşacak bir rotaya girmiş Türkiye uğruna elleri tetikteyken düştükleri cezaevlerinde yaşadıkları ibret verici işkence sahnelerini anlatarak göz yaşartan, öte yandan milyonlarla ölçülen ihaleleri kapabilmek için tetikte         duranlar…
Ya da hiçbir yandan geçmemiş olan, ama her yana umut vermesi gerekirken cumhuriyetin temelini geçtik, harabe görüntüsüne kavuşması için demokrasi adına şeriatçılara yardaklık yapacak şekilde nutuk çeken emanetin sahibi olanlar…
***
Harabenin hafriyat işlerine girmeye az kaldı; yeter ki layıklar günlük yörüngesinden çıkmasın, az bi zaman… Biraz daha bu şekilde destek vermeye devam etsin… 80 yılı, alt yapıyı üstlerine örterek 5 yılda harabeye çevirdiler ya…
***
Bu kadar yandaşı olduktan sonra örtünenlerin, örtünmesi gerektiğine inandıklarına soracakları ve tek seçenekli tekbir soru olacak yakın bir gelecekte bir elinde gürgen, diğer elinde kalınca bir kitap taşıyan denetleyicilerce:
Atatürk mü,
Muhammed mi!..
Olmaz mı diyorsun…
Öyle sayısız örnekle kafamı bulandırma…
Anıtkabir’e “İçim kan ağlayarak gidiyorum” diyen de bu çatı altında, “Laiklik mi… Millet isterse ortadan kalkar” diyen de…
***
Sen en iyisi onların sormak için can atacakları sorunun yanıtına hazırlan fazla umut bağlamadan layıklara:
 
Atatürk mü,
Muhammed mi!..
 
Not: Bu yazı 2008’de Haberkenti, 13 Şubat 2012 tarihli Gerçek Gazetesi nüshasında yayımlanmıştır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *