Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Orta şiddetli yağmur
16°
Ara
Damga Ekonomi Ekonomist olduk

Ekonomist olduk

Ekonomi okumamıza gerek kalmadı, aile ekonomisini düzenlemeye çalışmak bizi en kral ekonomist yaptı. Alınan maaşlarla aile ekonomisini düzenlemeye çalışanların feleği şaştı. Anlamını bilmediğimiz sözcükleri kullanmadan, geçinme yollarını arıyoruz. Bunun için üniversitelerde ekonomi okumaya gerek yok. Asgari ücretle geçinmeye mahkûm bırakın, birkaç ayda her şeyi kavrar.

Okunma Süresi: 4 dk

Ekonomi okumamıza gerek kalmadı, aile ekonomisini düzenlemeye çalışmak bizi en kral ekonomist yaptı. Alınan maaşlarla aile ekonomisini düzenlemeye çalışanların feleği şaştı. Anlamını bilmediğimiz sözcükleri kullanmadan, geçinme yollarını arıyoruz. Bunun için üniversitelerde ekonomi okumaya gerek yok. Asgari ücretle geçinmeye mahkûm bırakın, birkaç ayda her şeyi kavrar.
“Dolar yükseliyormuş, bana ne dolardan. Ben Türk Lirası kazanıp, Türk lirası harcıyorum. Borcum da Türk Lirası, dolarla iş yapanlar düşünsün. Ağzından doları düşürmeyenler, şimdi de “dolar yükseliyor mahvolduk” diye bağırıyor. Kim dedi sana dolarla alış veriş yap diye, olacağı buydu.”
Hâlâ, böyle düşünüp konuşanlar var aramızda. Doların yükselişinin ekonomimize verdiği zararları bilmeden. Teknoloji ve enerjiyi dolar karşılığında temin ediyoruz. Enerjiyi yükselen dolarla alıp, bize zararına mı satacaklarını sanıyoruz. 
Dolar freni patlamış araba gibi, önüne konulan engelleri tanımadan aldı başını gitti. Arada Merkez Bankası’nın müdahalesiyle, birkaç adım geri atsa da gözü yükseklerde. Bizim de gözümüz kulağımız televizyonlarda, aşk dizileriyle avunuyoruz. Paranın ne önemi var, yeter ki gönlümüz hoş olsun. “İki gönül bir olunca samanlık seyran olur” sözleriyle büyümedik mi? Gönlümüzün sultanını ya da prensini bulalım yeter. Acı soğanı kırıp, bal niyetine yeriz diyeceğim ama soğan da dolardan etkilenmiş. Hayda…
Dolar bizim paramız değil, soğan niye     etkileniyor?
Sadece soğan değil, boğazımıza giren her lokmayı etkilemiş bu dolar. Gözünü ekmeğimize bile dikmiş.
Tükettiğimiz gıdanın tohumunu, gübreyi, hatta samanı dahi başka ülkelerden dolar karşılığında alıyoruz. Hastalanınca kullandığımız ilaçları, bindiğimiz araçların yakıtını her şeyi dolarla alıyoruz. Benim arabam yok diyenlere, toplu taşımaların da yakıtlarını dolarla aldığımızı hatırlatayım.
Enerji, teknoloji, tarım, hayvancılık, sağlık ve daha sayamadığımız birçok şeyde dolara bağlıyız. Aşı bile üretemiyoruz. Tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlı olmasaydık, hiç değilse boğazımızdan geçen lokmalar etkilenmezdi. Olsun, yine de bedava yaşıyoruz diyenler çıkabilir. Hava bedava ama su bedava değil. İçecek sularımızı bile onların eline teslim ettik. Geriye sadece aldığımız nefes kaldı, bizim olan.
Dışarıya ne kadar bağlı olursak, o kadar etkileniriz. Biz neredeyse her şeyimizi ithal ettiğimiz için, bu kadar çok zarar görüyoruz. Gözümüz kulağımız dolarda, düşer umuduyla beklesek de pek faydası olmuyor. Aldığımız ücretler, bizi geçindirmekten vaz geçti. Her şey pahalandı diyoruz ama ham madde dolarla alınırsa, üretici ne yapsın? Son nokta biz tüketicileriz. Tüm bu yükselişler, bize doğru gelirken kartopu misali yuvarlanarak gelecek. Kaçabilene aşk olsun.
Bizi yönetenler buna çare olur mu bilemem ama bu gidişatı bir an önce atlatmamız gerekiyor. Bunun için ne yapılıyor, kemeri kimler sıkıyor? Bu defa kemeri vatandaş değil, devlet sıkacak dendi. Bir de baktık ki kemeri bizim belimizde sıkıyorlar. Düzelecek deniyor, seviniyoruz. Yoksa üretim teknolojisine mi         yöneliyoruz?
Umut, fakirin ekmeği diye boşa dememişler. Her zaman içimizde bir umut kırıntısı kalıyor. İnanıyoruz söylenenlere, bin defa yanılsak da bin birincide de inanıyoruz.
Bazen, halk geçim sıkıntısını hissetmiyor diyesim var. “Ne yapalım, dış güçlerin oyunu bu? Dayanmaya çalışacağız” 
İyi güzel de halktan başka dayanmaya çalışan var mı?
Yöneticiler ne yapıyor?
Meclisin halısı eskimiş onu yeniliyor. 
Söylenenlere göre, 4 milyar 240 milyon değerinde uçak alıyor ya da hediye kabul ediyor. Devlet olarak borçlarımızı ödemekte zorlanıyorsak, bu harcama neden? Eğer hediyeyse, durum daha da kötü. Bunun karşılığında ne     veriliyor?
Dış güçlerden dem vuruyoruz ama bizi dış güçler niye bu kadar etkiliyor onu söylemiyoruz. Bu günlere nasıl geldik, anlatmıyoruz? Anlatanlara da kulak asmıyoruz.
Ayranımız yok içmeye, tahtırevanla gidiyoruz her yere…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *