Gerçeklerden Haberdar Olun
İstanbul
Şiddetli yağmur
4°
Ara
Damga Ekonomi Çiller döneminde ekonomide neler yaşandı?

Çiller döneminde ekonomide neler yaşandı?

Uzun yıllar ekonomi gazeteciliği yapan, ardından Gercekokur.com’u kuran Emel Yiğit, Tansu Çiller’in yeniden siyasete döneceği haberleri üzerine, Çiller dönemindeki ekonomik gelişmeleri arşivin tozlu raflarından çıkardı. İşte Yiğit’in haberi...

Okunma Süresi: 8 dk

Sarışın güzel kadın… Gazeteci Yavuz Gökmen’in tanımıyla dönemin başbakanı Tansu Çiller, sarışın güzel kadındı…

Ünlü siyasetçi Süleyman Demirel’in himayesinde siyasete girdiğinde yepyeni bir soluk getirmişti. Batıya dönük yüzü, eğitimi, kariyeri, yaşamı her şeyiyle kamuoyunun ilgiyle takip ettiği bir isimdi. Söylemleriyle piyasalar için ümit, işdünyası için yeni açılımlar vaat ediyordu… Her şey güzel başlamıştı. Ama balayı kısa sürdü.

Sonra… Sonra işler sarpa sardı. Ümitler boş çıktı. Onun döneminde herşeyin en uçları yaşandı. Krizlerin, skandalların, yolsuzlukların, faizin, enflasyonun, devalüasyonun…

1946 doğumlu sabık başbakan Tansu Çiller yeniden siyasete soyunduğunu duyurdu geçen hafta. 75 yaşındaki sarışın güzel kadının Türk siyasetine yeniden yeni bir soluk olması mümkün müydü, bu yaşının getirdiği bir heves mi, yoksa gündem değiştirme planının bir parçası mıydı? Zaman bu sorunun yanıtını verecek. Kendisi ise yaptığı açıklamada “Ne kadar kararlıyım daha bilmiyorum. Karar vermiş durumda değilim ama neye karar verirsem vereyim, bunu koltuk ya da ikbal için yapmayacağım. Neye ihtiyaç görürsem orada olmaya çalışacağım” diyordu.

Çiller’in yıldızının parladığı yıllar…

Dünya ekonomisinin durgunluk yaşadığı 1990’lı yıllarda Türkiye uluslararası sermayenin gözdesiydi. Atıl kalan büyük miktarlardaki fonlar Türkiye’ye giriyor, bizim gelişen piyasalarımıza yatırım yapıyordu. O dönem değil ama daha sonra değerlendirilirken bu süreç “saadet zinciri” olarak tanımlanacaktı.

Ve bu zincir Çiller döneminde parçalanacaktı. 90’ların başında dövizin Merkez Bankası (MB) müdahaleleriyle sürekli baskı altında tutulduğunu, bunun da banka ve diğer kurumları dövizle fonlamaya ittiğini açık pozisyonların giderek arttığını da hatırlatalım.

İşte böylesi bir ortamda 1990 yılı kasım ayında Doğru Yol Partisi çatısı altında politikaya atılan Tansu Çiller, 1991 seçimlerinde İstanbul’dan milletvekili seçildi. Sosyal Demokrat Halkçı Parti ile kurulan ve Süleyman Demirel’in başbakanlığındaki koalisyon hükümetinde ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı oldu.

Demirel’in Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra DYP genel başkanlığına aday oldu. 13 Haziran 1993 tarihli DYP olağanüstü genel kurulunda İsmet Sezgin ile Köksal Toptan’ı geride bırakarak Genel Başkan seçildi ve Türkiye’nin ilk kadın başbakanı oldu.

Çiller’e olumlu olumsuz tepkiler her zaman ilk önce borsadan geliyordu. İşte piyasaların en önemli ayağı borsa, Çiller’in genel başkan olduğu haftayı rekor bir artışla kapattı. Mesaj açıktı; “senden ümitliyiz”.

Çiller, özelleştirme konusunda iddialıydı, vergi reformları konusunda planları vardı, sermaye piyasalarını geliştirmek üzere çalışmalar yapması bekleniyordu. Velhasıl sarışın güzel kadına piyasalar güvenoyunu meclisten önce vermişti. İş dünyası da halinden memnundu. Bir TÜSİAD üyesi, “Bizim sorunlarımızı bu kadar yakından bilen birinin en geniş yetkilerle yönetimin başına gelmesi Özal’dan sonra Çiller’le oluyor” diyordu.

Döviz cephesi ise madalyonun diğer yüzüydü adeta… Orada sıkıntı vardı. Çiller’in iç borçlanma yerine para basmayı, dış ticaret açığını kapatmak için devalüasyonu tercih edeceği söylentileri karşılığını bulmuş; dolar bir haftada 10,525’ten 10,690’a çıkmıştı. Ama bu artış gelecek günlere göre gerçekten “devede kulak”tı.

Sonraki haftalarda borsada rekorlar, dolar ve altında yükselişler yaşandı. Süreç böyle devam ederken Ağustos ayının ilk haftasında Merkez Bankası Başkanı Rüşdü Saracoğlu’nun istifası, yeni bir dönemin ilk sinyaliydi. Saracoğlu, TL’ye güven kazandırma kararlılığıyla biliniyordu ve istifası yıllar boyu sürecek kriz dönemini açıkça başlatıyordu.

Bu arada sadece para piyasaları değil, enflasyon rakamları da yükseliş eğilimindeydi. Ağustosta enflasyon yüzde 70 oldu ki “Bu bir yükseliş trendinin başlangıcı mı?” endişelerini de beraberinde geldi.

Bu dönemde borçlanma vadesini uzun vadeye yayma kararlılığında olan Hazine’nin yüzde 88’le yıllık borçlandığını ancak bu kararlılığa ara verdiği zamanlarda da 3 ve 6 aylık bono ihaleleri açıyordu. Kısa vadede borçlanma faizi yüzde 70’ler civarı gerçekleşiyordu.

Bu dönem devalüasyon da sıkça gündeme geliyordu. Merkez Bankası’nın sık müdahaleleri de yeterli olmuyor.

Başbakan Tansu Çiller, o günlerde hazır kazanç olarak gördüğü özelleştirmelerin peşindeydi. Ağustos ayında 15 gün içinde aralarında PTT’nin T’sinin özelleştirilmesini sağlayan KHK’nın da bulunduğu 19 kararname çıkararak rekor kırdığını, Kamu Ortaklığı İdaresi’nin (KOİ) ise devre dışı bırakıldığını görüyoruz.

Dünya Bankası’nın T’nin özelleştirilmesine çok sıcak baktığını, maliyeti için (işçi çıkarımları) destek verebileceğini açıkladığını, Türkiye’nin işi ağırdan aldığı için kulağını çektiğini de hatırlatalım.

Ekim ayına gelindiğide MB müdahalelerine rağmen dolar serbest piyasada 13 bini aşmıştı.

İhracatın artırılmasının hedeflendiği bir dönemde devalüasyon kelimesi sıkça telaffuz ediliyordu ve bu kelime günümüze kıyasla bir hayli doğal karşılanıyordu.

Kasım ayındaki DYP Olağan Kongresi’nden güçlenerek çıkan Çiller’in yeni bir ekonomi programı hazırladığı konuşuluyordu yılın son ayında.

Yeni programda devalüasyonla ihracatın desteklenip ithalatın önünün kesileceği tahmin ediliyordu. O dönem MB’nin para basarak dolar topladığı, piyasada bollaşan TL nedeniyle faizlerin düştüğü tüketimin canlandığı ve bunun da büyüme hızını artıracağı konuşuluyordu.

Beklenen ve tahmin edilen 1989 yılından bu yana uygulanan yavaş devalüasyon programının bitirilip “gerçekçi kur politikası”na geçilmesiydi.

1994 Ocak ayında uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moodys’in Türkiye’nin kredi notunu düşürmesi krizin derinleşmesine neden oldu.

Dolar ciddi bir artışla 22 bin liraya yükseldi. Mevduat faizleri yüzde 80’lere çıkarken MB’nin doları tutmak için yaptığı çabalarının yeterli olmadı, borçlanma faizi yüzde 400’e çıkarak rekor kırdı.

Yılın ilk üç ayında para piyasalarında yaşanan dalganın ülkenin tüm kesimlerine yayıldığını görüyoruz. İşçi çıkarmalar, geri dönmeyen çek-senetler, durmadan artan fiyatlar, döviz hesaplarına el konulacağı haberleri, döviz büfeleri önünde kuyruklar ve panik… Ancak dolar 30 binlere doğru yol alıyordu.

Yapılan yorumlara göre, yeni para politikasıyla devalüasyon hızlandırılacak, dolar bazında Türk ihraç malları cazip hale gelecek, ithalat hız kesecekti.. Karşılığı mı, çok da önemli değil canım; hiperenflasyon…

Ve 5 Nisan kararları…

Çiller ünlü ekonomi paketini açıklıyor 5 Nisan 1994’te. Amaç kamu harcamalarını düşürmek, özelleştirmeyi hızlandırmaktı. Kamuya personel alımları sınırlandırıldı, MB’nin kur belirleme sistemi değiştirildi, sigortalılar için yeni düzenlemeler getirildi…

5 Nisan kararları Uluslararası Para Fonu (IMF) ile de anlaşmanın önünü açtı. Türkiye kararları olumlu bulan IMF ile masaya oturdu, temmuz ayında 713 milyon dolarlık stand-by anlaşması onaylandı.

Diğer yandan kararlar, doların yükselişini engellemedi. Kararların ardından 8 Nisan tarihinde dolar 40 bin lirayı gördü. Ardından çıktığı gibi geri döndü. 21 Nisana gelindiğinde dolar tekrar 30 bin liralardaydı.

Çiller “bankalar kapanmayacak” demişti ama 11 Nisan’da TYT Bank’la Marmarabank, daha sonra 23 Nisan’da Impexbank kapandı. Krizden dönemin en büyük aracı kurumlarından Türkinvest de nasibini aldı ve batan kurumlar arasına katıldı.

Mayıs ayında TL ve döviz mevduatlarına devlet güvencesi getirildi ama ne yazık ki bu güvence, batmış olan bankaların mudilerini kapsamadı.

Dövizi baskılamaya çalışan MB’nin rezevlerini hiç yazmıyoruz, çünkü MB bile açık pozisyondaydı o dönemde.

Haziran 94’e gelindiğinde kriz derinleşmiş, 5 Nisan kararlarında bütçede 22 trilyon liralık kısıntıya gidilmesi hedeflenirken, Hazine iki haftada 40 trilyon lira borçlanarak yıllık 110 trilyon liralık yeni bir faiz yükünün altına girmişti. Vergi toplanamıyor, çare iç borçlanmada bulunuyordu.

DPT eski müsteşarı Yıldırım Aktürk bir ropörtajında “Küçük Amerika gibi basmadığımız dolarlarla hak etmediğimiz bir tüketim seviyesini yaklayalım istedik” diyordu.

Temmuzda bankaların disponibl değer olarak tuttukları iç borçlanma senetlerini TEFE artı 6 puan faizli ve bir yıl vadeli devlet tahvillerine dönüştürmeleri ile ilgili MB tebliği yayımlandı. Bu bir nevi iç borç konsolidasyonuydu. Bono ihalelerinde faiz üç aylıkta yüzde 100, altı aylıkta yüzde 130 seviyelerine yükselmişti.

Bu arada eylül ayında eski Emlak Bankası Genel Müdürü Engin Civan’ın vurulmasıyla bir Civangate skandalı yaşanıyordu ki bu da ayrı bir dosya konusu.

1994 yıl sonuna kadar olan süreci özetleyelim; zirdevede iç ve dış borçlanma, dolar, özelleştirme ve Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurular nedeniyle özelleştirememe kaosu, yüzde 100’lerde seyreden enflasyon, diplerde MB rezervleri… Sonuç; delik deşik olmuş bir 5 Nisan paketi…

Tansu Çiller 5 Nisan kararlarını açıklarken “ekonomide beyaz sayfa açacağız” diyordu. Altı aylık enflasyon oranı yüzde 20 olarak belirlenmişti, TÜFE yüzde 100’ü geçmeyecekti. Oysa TÜFE yüzde 130 civarında TEFE ise yüzde 150 olmuştu. Kamu İktisadi Teşekkülü (KİT) ürünlerindeki yıllık fiyat artışı yüzde 140-200 aralığında seyrediyordu.

1995 yılına girildiğinde dolar 39 bin lirayı görmüştü. Mart başında Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne geçişi onaylanırken sanki tam üyelikmiş gibi bir bayram havası yaşanıyor, doların 42 bin liraya yükselmesi bu havayı taçlandırıyordu.

Bu arada 1995’te yapılan CHP ile SHP’nin birleştiği CHP kongresinde Hikmet Çetin genel başkan olarak seçildi. Tansu Çiller ve Hikmet Çetin 50’nci Hükümet’in uygulama protokolünü imzaladı. 18 Şubat 1995 tarihi itibariyle Cumhuriyet Halk Partisi’yle koalisyon hükümeti kurulmuş oldu.

5 Nisan’ın yıldönümünde dolar 42 bin, mark 30 bin, temmuzda dolar 45 bin mark 32 bin, ağustosta dolar 47 bin 500 mark 32 bin 300 oldu.

Sadece ekonomide değil, siyaset sahnesinde de kriz yaşanıyordu o günlerde. Eylül ayında yapılan CHP kurultayında başkanlığa seçilen Deniz Baykal, İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir’in görevden alınmasını istedi. Çiller ise isteği reddederek hükümeti bozdu. Ekim ayında Çiller’in kurduğu azınlık hükümeti güvenoyu alamayınca Çiller ve Baykal erken seçim kararıyla DYP-CHP Hükümeti’ni kurdu. Ve erken seçimle birlikte ünlü Çiller dönemi fiilen sona ermiş oldu.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *