Erdoğan’ın ve onun şahsında ifadesini bulan AKP’nin (Dolayısıyla Cumhur İttifakının) söyleyeceği sözü kalmadı.
Artık bitti!
Bittiğini ben değil, kendileri söylüyorlar. Erdoğan’ın her konuşması, bittiklerinin ifadesidir!
Bütün konuşmalarını iki başlık halinde toplayabiliriz. Birisi, başkalarına ait olanları sahiplenme ve olayları hayret verici tarzda karıştırma.
Tekrar olacak ama, Erdoğan’ın bu hususta söylediği bariz birkaç yanlışını belirtelim. (Aslında defalarca belirtmekte fayda var, çünkü bu saçma söylemler bittiklerinin önemli göstergelerinden biridir).
***
Erdoğan Adıyaman mitinginde konuşurken “Adıyaman’da havaalanı var mıydı?” diye soruyor. Ve hemen ekliyor, “Biz yaptık, biz” diyor.
Halbuki Adıyaman’a havaalanı AKP iktidara gelmeden 4 yıl önce, yani 1998 yılında hizmete alındı.
Erdoğan Malatya’da “Üniversiteyi biz yaptık mı?” diye soruyor ve cevabını yapıştırıyor, “Biz yaptık” diyor. Halbuki Malatya İnönü Üniversitesi 1975 yılında kuruluyor ve 1985 yılında şu anki kampüs alanına taşınıyor.
Erdoğan İsparta mitingde “Üniversiteyi İsparta’ya kim getirdi?” diyor ve ekliyor, “Biz getirdik, biz” diyor. Halbuki İsparta Süleyman Demirel Üniversitesi 1992 yılında kuruldu.
Zonguldak’ta “Karaelmas Üniversitesini kim kurdu?” diye soruyor ve “2007 yılında biz kurduk” diyor.
Halbuki Karaelmas Üniversitesi 1992 yılında kuruldu!
Erdoğan “Ya biz geldik, Adnan Menderes Havalimanını yaptık ya, koskoca İzmir’e böyle bir havalimanı yakışmaz mıydı? Niye bizden öncekiler yapamadılar?” diye soruyor.
Halbuki İzmir A. Menderes Havalimanı 1987 yılında açıldı!
Erdoğan “Biz gelmeden önce MR mı vardı, tomografi mi vardı? Yoktu, yok” diyor.
Halbuki bu sağlık cihazları 1989 yılından itibaren ülkede kullanılmaya başlandı!
Bunlar sehven söylenen yanlışlar değil. Ya gerçekten bilmiyor (ki, seçim danışmanları utansın) ya da bilerek bu yanlışlar üzerinden kendisine pay çıkarıyor.
***
Diğeri ise, bu topluma söyleyeceği yeni hiçbir şeyinin olmaması.
Erdoğan “Her eve bir buzdolabı giriyorsa, Elhamdülillah demek ki bir refah seviyesi var.” diyor. Buzdolabı, toplumların refah seviyesi ölçümlerinin bir kalemi olmaktan 40 yıl önce çıktı. Bu iddia için mizah da diyemiyorum.
“Ben 75 öğrencili sınıflarda okuduğum zaman, o zaman tek partili dönemdi. Yani CHP’nin iktidarda olduğu dönemlerdi.” diyor.
CHP 1950 yılından bugüne, 68 yıldır (CHP 1974, 1977 yıllarındaki kısa süreli hükümet dönemini saymazsak) hükümet olmadı. Erdoğan 1954 doğumlu. Doğmadan önce mi okula gitti? Demek Erdoğan doğmadan önce okula gitmiş!
Erdoğan Tarsus’ta “Birinci köprüyü o zamanki komünistler ve onların arkasındaki partiler satacağız diyordu. Rahmetli Özal’da satamazsınız diyordu. Neyi satıyorsunuz ya. Bu millet sizi mezara gömer, mezara yahu!” diye konuşuyor.
Halbuki o dönemde Halkçı Parti Başkanı Necdet Calp köprüyü sattırmam diye bağırırken, Anavatan Partisi Başkanı Turgut Özal da “satarız efendim, satarız, satacağız” diyordu.
Siyasal inanç körlüktür!
Yukarıdaki örneklerden hareketle bu denli bariz yanlışların yapılması bir tükenmişliğin ifadesidir, doğru.
Erdoğan ortaya hiçbir proje koyamıyor. 16 yıldır ülkeyi yönetiyor ve ülkeyi getirdiği noktada söyleyeceği yeni hiçbir sözü yok.
Uluslararası kredisini çoktan tüketti!
Yüzlerce milyar dolar alınan paraları betona gömen iktidar bu yolla kendi çevresini zenginleştirdi. Ekonomide duvara tosladı.
Liyakatsiz insanlardan teşekkül etmiş bir bürokrasiden ve siyasal seviyesi alabildiğine düşük siyasilerden dolayı devlet yönetilemiyor.
Dış politika çoktan bataklığa girdi!
Siyasette vesayet rejiminin dilini kullanan Erdoğan’ın Devlet Bahçeli’den bir farkı kalmadı!
Eğitim yerlerde sürünüyor! Bilgi üretilmiyor. Dindar gençlik projesi de fiyasko oldu!
Buraya kadar!
İslamcılıkları da siyasi ferasetleri de kültürleri de kurnazlıkları da buraya kadar!
Çoktan tükendiler!
Peki, gerçekte bir tükenmişlik var ama kime göre tükenmişlik?
Bu gerçeklik, Erdoğan’a muhalif kesimlere göre bir tükenmişlik olarak okunabilir ama ya Erdoğan seçmenine göre?
***
Aslında o kesimin bir bölümünde de moral çöküntüsü, gevşeme var ama son kez ipleri sıkı tutalım gayreti göstermeye çalışıyorlar. Fakat Erdoğan’ın seçmen kitlesinin büyük bir kesiminde ise, siyasal inançtan kaynaklı bir biat kültürü var. Erdoğan ne söylerse doğru söyler ne eylerse doğru eyler diyorlar. Bunun tarihsel arka planı ve sosyolojik yapısı ayrı bir yazı konusu. Belki de Erdoğan kendi seçmen kitlesinin zihniyet kapasitesine göre yukarıda bir kısmını yazdığım yanlışları bilerek söylüyor. Kendine ait olmayanları sahiplenerek ve muhalefete karşı gerçekliği olmayan suçlamalarda bulunarak tükenmişliğine enerji devşirmeye çalışıyor. Zaten kitlesi buna hazır! “Yoktu, ben yaptım” diyor, kitlesi bir ayinin aşkınlığında “eveeeet” diye karşılık veriyor.
***
İşte siyasal inancın tehlike çanları, kitlelerin sürekli liderini onaylamasıdır! Gerçeğin bu denli tahrifatının ve yalanın onaylanması, trajedinin ateşine odun taşınmasıdır!
Tarih kişiye biat edenlerin, kişiye tapınmaların trajedileriyle doludur. Kötü olan şudur ki, bu trajedi yalnız biat edenleri değil, muhalifler de dahil olmak üzere toplumun tümünü kapsar. Fakat güçlü bir umut doğdu: odunlar ateşle buluşmayacak ve toplum olarak mevcut yangın daha fazla artmadan sönmeye yüz tutacak!